Türkçe English

Ergenlikte Cinselliğin Önemi

Cinsellik neden önemlidir?

Yaşamın devam edebilmesi için ilk şart var olmaya devam etmek olduğundan doğadaki en temel içgüdü var olma içgüdüsüdür. Bununla uyumlu olarak da tüm canlıların en temel kaygısı var olma, var olmayı sürdürme kaygısıdır. Milyonlarca sperm arasından sıyrılıp, birinciliği kazanarak yumurtayı dölleyen, yaşam arzusuyla dolu bir hücre diğer bir hücreyle birleştiğinde var olan insan tüm yaşamı boyunca var olma kaygısını taşımaya devam eder. Ancak yine doğanın en temel gerçeklerinden biri de ölümdür. Diğer bir deyişle, mutlaka ölecek olmasına rağmen tüm canlılar hayatta kalabilmenin yollarını ararlar. Hayatın bu en temel ikilemi yaşamın devamını sağlayan alternatif bir yolla çözüme kavuşur: üremek. Böyle bakıldığında her canlı için üremek de yemek ve su kadar yaşamsal bir işlev taşır. İnsanoğlu da bu doğanın bir parçası olduğuna, diğer tüm canlılar gibi yaşamını sürdürme kaygısı taşıdığına göre, insanlar için de üremek son derece doğal bir içgüdü olarak karşımıza çıkar.

İnsanoğlu tarihin başlangıcından bu yana diğer canlılar gibi bir yandan var olma kaygısı taşırken, diğer taraftan diğer canlılardan farklı olarak var olmanın anlamını da merak etmiş ve çeşitli anlamlar bulmuştur. İnsan ileri düzeyde düşünme yetisine karşın bir yandan da çok temel içgüdülere sahip olduğundan, bu yetilerini öncelikle içgüdülerinin hizmetinde kullanmaya başlamıştır. Varlığını sürdürebilmek için doğadaki tehlikelere karşı önlemler geliştirmiş (ör, şehirler kurmuş, sosyal dayanışma sistemleri geliştirmiş), bir yandan da ne yaparsa yapsın bir gün öleceğinin farkında olduğu için var olmaya yeni anlamlar yüklemiştir (ör, düşüncelerinle var olmak, yaptıklarınla var olmak). İnsanlığın gelişim sürecinde tarih boyunca geliştirdiği yöntemler temel kaygıları yok etmemiştir. Zaten bu temel kaygılar yok olursa yaşam da sona erecektir. Geliştirdiği yöntemler kaygılarını bastırmaya, bir süre bekletmeye yardımcı olmuştur. İnsanların sayısı arttıkça, kaynaklar kısıtlandıkça, yaşamı sürdürecek temel etkenlere, diğer bir deyişle besinlere ve cinselliğe giden yollarda rekabet de artmıştır. Besin için rekabet ortamı çeşitli sosyal normları doğurmuştur (ör, para ve para için çalışmak). Cinsellik için rekabet ortamı da bir yandan cinsel çekiciliği arttıran yöntemlerin (güzellik, estetik, vb.) gelişmesine yol açarken bir yandan da cinselliği kısıtlayıcı, kontrol altında tutmaya yönelik yöntemlerin (ör, giyinmek, tek eşlilik, vb.) gelişmesini sağlamıştır.

Günümüzün çağdaş insanı için cinsellik çok farklı anlamlar kazanır. Belki evrimsel ve içgüdüsel olarak temel işlevi üremeyi gerçekleştirmek olan cinsellik, tarihin gelişimi ile temel işlevini sürdürse de, cinselliği uyarıcı ve baskılayıcı etkenlerin karşılıklı etkileşimi içinde cinsellikle ilişkili yöntemler de değişim gösterir. Örneğin, bazı kültürlerde cinsel birleşmeye ancak evlilik sonrası izin verilir. Dolayısıyla cinselliğin yaşanma şekli kültürden kültüre farklar taşıyabilir. Örneğin, bir antropolog olan Ruth Benedict (1934) günümüz toplumlarında yaygın olduğu düşünülen cinsellik kaygısının geleneksel bazı toplumlarda görülmediğini gözlemlemiştir. Örneğin, Samoa ve Yeni Gine’de cinsel deneyimlerin çocukluktan itibaren açıklıkla ve olağan karşılandığı görülmüştür.

Ergenlikte cinsel eğitimin önemi nedir?

Cinsel yaşam özellikle ergenliğin başlamasıyla yeni bir döneme girer. Bu dönemde kişi üreme yeteneğini kazanır. Hormonların etkisiyle bedende görülen hızlı değişime paralel olarak beyinde de belirgin değişimler oluşmaya başlar. Cinsel uyarılma ve cinsel istek artar. 13-15 yaşlarındaki bir ergen için cinsel dürtüler ve düşünceler bazen öyle yoğunlaşır ki, genç başka hiçbir şey düşünemez hale gelebilir. Zamanla bu dürtülerinin ve düşüncelerinin doğrultusunda çeşitli eylemlerde bulunur. Örneğin, masturbasyonu dener, karşı cinsle yakınlaşır. Hangi eylemi gerçekleştireceğine, hangisini engelleyeceğine karar verirken bazı etkenler rol oynar. Ergenin kültürel çevresi, cinsellikle ilgili bilgi düzeyi, bireysel özellikleri gibi pek çok etken ergenin seçimlerini etkiler.

Tüm bu doğal süreçleri düşünürsek, özellikle ergenlikle birlikte birtakım cinsel eylemlerin ortaya çıkmasını da son derece doğal karşılarız. Diğer bir deyişle, cinsel eylemlerin ortaya çıkmamasını anormal bir durum olarak görebiliriz. Bu nedenle, hangi kültürde olursa olsun, ergenin bilgi düzeyi ve kişisel özellikleri ne olursa olsun birtakım cinsel eylemlerin ortaya çıkmasını öngörebiliriz. Cinselliğin doğal ve olumlu niteliğinin yanısıra beraberinde taşıdığı riskleri de hesaba kattığımızda doğru cinsel eylemlerin gerçekleşmesine yönelik cinsel eğitimin önemi akla gelecektir.

Bir ebeveynin, bir öğretmenin ya da bir uzmanın sağlıklı bir cinsel eğitim verebilmesi için öncelikle kendisinin de sağlıklı bir cinsel bilgi düzeyine sahip olması gerekir. Bunun için de öncelikle sağlıklı cinsel yaşamın tanımını yapmak gerekli olacaktır. Bireyin fiziksel, ruhsal ve sosyal sağlığını bozmayan, aksine olumlu yönde etkileyen cinsel duygu ve eylemler sağlıklı cinsel yaşam olarak tanımlanabilir. Bu tanım doğrultusunda cinsel yaşamla ilgili çok sayıda bilimsel araştırma yapılmıştır.

Bu konuda araştırma yapan iki uzmana göre (Brooks-Gunn ve Paikoff, 1993) ergenlikte cinsel gelişimle ilgili dört farklı zorluk vardır:

1. Bunlardan birincisi, ergen gelişen kendi bedeninde kendini rahat hissetmeye ihtiyaç duyar. Örneğin, beden yapısı, çekici olup olmaması önemli olur.

2. İkincisi, ergen cinsel dürtü ve duygulara sahip olmanın normal bir durum olduğunu bilmelidir.

3. Üçüncüsü, cinsel eylemleri deneme konusunda özerk olduğunu, kararlarını kendisi verebildiğini hissetmeye ihtiyaç duyar. Diğer bir deyişle, zorla bir ilişkiye girmek ya da baskı ile karşı cinsten uzak tutulmak sağlıksız olacaktır.

4. Dördüncüsü ise, sağlıklı cinsel gelişim güvenli cinsel eylemleri bilmeyi ve güvenli yöntemleri uygulamayı gerektirir. Örneğin, ergen cinsel yolla bulaşan hastalıklar hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Son yıllarda yapılan araştırmalar özellikle cinsel eğitimin cinsel yolla bulaşan hastalıkları ve istenmeyen gebelikleri önleme üzerindeki etkinliğini incelemiştir.

Bu çalışmalarda dikkat çeken iki bulgu vardır. Birincisi, cinsel eğitim vermek cinsel eylemlerin sıklığını ve sayısını arttırmamaktadır ya da azaltmamaktadır. İkincisi, cinsel eğitimin etkin olabilmesi için erken yaşlarda, ergenlik öncesinde başlaması gerekir.

Ergenin kendi özdeşimlerine, rol arayışına yöneldiği erken ergenlik evresinde ergen kendi bedenine de daha fazla yoğunlaşır. Cinsel organlarındaki değişimler uyarılmayı arttırdığından zamanla mastürbasyonu keşfedebilir. Kızlarda belirgin olarak daha az olmakla birlikte, bu dönemdeki ergenlerin yarısından fazlası mastürbasyonu dener. Amerika Birleşik Devletleri’nde her 4 ergenden biri 15 yaşından önce, her 3 ergenden ikisi de 18 yaşından önce vajinal yolla cinsel ilişkiye girmektedir (Abma ve ark, 1997). Asya ülkelerinde ise cinsel ilişki yaşı belirgin olarak daha geçtir.

Ancak her kültürde çeşitli ergenler daha erken yaşta cinsel deneyim yaşamaya eğilimli olurlar. Örneğin, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, dürtü kontrol sorunları, madde kullanımı olan ergenlerin ilk cinsel deneyim yaşama yaşları daha erkendir. Öte yandan, çok sayıda çalışmaya göre bekaretini erken yaşta kaybetmek (erken ergenlik döneminde olsa bile) kısa ve uzun dönemde psikolojik bir soruna yol açmamaktadır (Bingham ve Crockett, 1996; Langer ve ark., 1995). Ancak 16 yaşından önce cinsel ilişkide bulunmanın madde ve alkol denemek, daha az dinsel bağlılık, sapkın davranışlara hoşgörü, akademik başarıya düşük ilgi, daha düşük zeka ve bağımsızlığa yüksek ilgi gibi davranışsal bir profille ilişkili olduğunu belirten çalışmalar da vardır (Cleveland, 2003).

Ergenlikte cinsel deneyimlerin içeriğini araştıran çalışmalar, özellikle yaş açısından kültürel farklar olsa da, ergenlerin cinsel deneyime doğrudan cinsel ilişki ile başlamadıklarını, çeşitli evrelerden geçerek karşı cinsle giderek artan bir yakınlık içine girdiklerini gösterir. Aslında erinliğin (puberte, buluğ çağı) başladığı ilk yıllarda biyolojik ve psikodinamik gelişim doğrultusunda önceleri ergenler kendi cinsiyetindeki akranlarıyla yoğun ilişki ve etkileşim içinde olurlar. Bu yıllarda hızla gelişen beden ve artan hormon düzeyleri ergeni bir ölçüde hazırlıksız yakalar. Ergenin hem bilgi düzeyi hem de deneyimleri yeni döneme hazır olana dek ergen cinsel gelişimini sürdürmek için hemcinsleriyle karşılıklı bilgi ve deneyim paylaşımı içine girer. Özellikle bilişsel gelişime paralel olarak felsefi uğraşlar, var olmaya yönelik anlam arayışları da arttığından –üremenin evrimsel anlamına uygun olarak- ergen kendi sosyal rollerini, özdeşimlerini de sorgulamaya başlar. Psikodinamik bakış açısıyla, 5-6 yaşlarından önce karşı cins ebeveynine karşı yoğunlaşan cinsel arzular, hemcins ebeveyni ile özdeşim sayesinde bastırılmıştır. Ergenlikle birlikte cinsel arzular yoğunlaşır ve özdeşimler gevşer. Bu yeni dönemde ergen yeni özdeşim idolleri, rol modeller ararken öncelikle hemcinslerine yakınlaşır. Bazen bu yakınlaşma –çeşitli bireysel, ailesel nedenlerle ilişkili olarak- cinsel içerik de taşıyabilir. Bu dönemdeki cinsel yakınlaşmaları eşcinsellik olarak görmemek gerekli olacaktır. Çünkü çoğunlukla -diğer ergenlerde de olduğu gibi- bu ergenler de zamanla karşı cinsle yakınlaşmaya başlayacaktır.

Öte yandan, cinsel yönelim (ör, heteroseksüellik, biseksüellik) ile cinsel kimlik (belirli bir cinsiyete özgü giyim tarzı, davranış stilleri, vb. edinmek) birbirinden farklıdır. Özellikle cinsel kimlik gelişiminde annebabanın rolü ön plana çıkmaktadır. Günümüzde cinsel yönelimdeki farklılıklar (heteroseksüel olmama) psikolojik bir bozukluk olarak görülmemektedir. Ancak cinsel rollerle ilişki zorluklar sıklıkla psikiyatrik sorunları da beraberinde getirmektedir. Özellikle erken yaşlarda evliliğe zorlanan ergenlerin cinsel kimlik ve cinsel davranış stilleri gelişimi tehdit altına girer. Daha yeni yeni kendi bedenine alışan, kendine güven kazanan ve zamanla karşı cinsle yakınlaşmaya başlayacak olan ergen bu süreçleri tamamlayamadan evlenmeye zorlandığında iki tür gelişimsel sapma söz konusu olabilir. Birincisi, cinsellikten uzaklaşma, cinsel dürtüleri tamamen bastırmaya yönelme görülebilir. Özellikle ülkemizde yakın akrabalarla ya da kendinden yaşça oldukça büyük bir erkekle evlenmeye zorlanan genç kızlarda bu tür bir yönelim sık görülür. İkincisi ise, erken yaşta abartılı cinsel deneyimlere kayma görülebilir. Bu durum erken yaşta aşırı uyarılmanın bir sonucu olarak, daha sapkın cinsel eğilimlere kayma riskini, rasgele cinsel ilişki riskini de arttırabilir.

Genel olarak, ergenler cinselliği babalarından çok anneleriyle konuşmakta ve annelerini daha iyi cinsel eğitici olarak nitelemektedirler (Dilorio ve ark., 1999). Kültürlere bakıldığında annebabaların karşılıklı oturup konuştuğu, konuşmayı tek taraflı yapmadığı kültürlerde ergenin cinsel olarak daha eğitimli olduğu görülmektedir (Lefkowitz ve ark., 2000). Cinsel eğitimin erken yaşlarda başlamasının cinsel davranışlar üzerindeki etkinliği dışında başka etkileri de vardır. Ergenlik öncesinde cinsel tacizden korunmak için çeşitli tedbirleri alma yöntemleri çocuğa öğretilmelidir. Ayrıca cinsel yolla bulaşan hastalıkları önlemek için de erken yaşlarda eğitim gerekli olur. Çoğu ergen vajinal yolla ilişkiye girmeden önce çeşitli yollarla (ör, sürtünme, anal ilişki, vb.) cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı risk altında olabilmektedir.

Öte yandan, özellikle ülkemizde sağlıklı olmayan cinsel ilişki biçimlerinin özellikle ergenlik döneminde uygulanmasının yaygın olduğu düşünülmektedir. Örneğin, kentlerde ilk deneyimi genel evde yaşamak, kırsal kesimde erkeklerin hayvanlarla ilişkiye girmesi maalesef nadir değildir. Özellikle bekarete verilen aşırı değer cinsel deneyimlerin yaşanma biçimini de değiştirebilir. Bekareti korumak amacıyla anal ilişkiye yönelmek, ya da bekaret bozulduğunda kızlık zarını onarma operasyonları sağlıklı, güvene dayalı kız-erkek ilişkisini de olumsuz yönde etkileyebilir. Öte yandan, gebelikten korunma yöntemleri ülkemizde ne yazıkki yeterince bilinmemekte ve sağlıklı bir şekilde uygulanmamaktadır. Ergenlere gebelikten korunma yöntemlerini öğretmenin cinsel deneyim miktarını arttırmadığı ve ergen gebeliklerini anlamlı düzeyde azalttığı bildirilmektedir (Kahn ve ark., 1999). Ergenlerin ilk cinsel deneyimlerinde çoğunlukla korunmadıkları ya da etkisiz korunma yöntemlerini kullandıkları (ör, geri çekme, vajinal duş, vb.), son zamanlarda ilişki sonrası haplara yöneldikleri görülmektedir. Özellikle kondom kullanımı hem gebelikleri önlemek, hem de cinsel yolla bulaşan hastalıkları engellemek için en etkili yöntemlerden biri olduğundan kondoma ulaşımı kolaylaştırmak da yerinde bir tedbir olacaktır.

Sonuç olarak, var olmayı sürdürmeye yönelik bu temel içgüdüyü sağlıklı bir yaşamın parçası olarak yaşayabilmek için öncelikle sağlıklı cinsel bilgiye sahip olmak ve gençleri erken yaşlardan itibaren sağlıklı yöntemlerle eğitmek en doğru yaklaşım olacaktır. Öncelikle ebeveynlerin eğitimleri için toplumsal eğitim kampanyaları düzenlemek ve etkinliği kanıtlanmış cinsel eğitim yöntemlerini ilkokuldan itibaren okullarda temel müfredat içine yerleştirmek yararlı olacaktır.

Ergenlikte cinsel kimlik gelişimi nasıl olur?

Cinsel kimlik gelişimi kimliğin diğer alanlarına paralel bir gelişim süreci izler. Diğer alanlardaki kimlik gelişimine benzer şekilde cinsel kimliğin gelişimi de özerklik gelişimine ihtiyaç duyar ve bu gelişim sürecini özellikle akranlar ve idoller etkiler. Diğer kimlik gelişim alanlarında sorunlar yaşayan bir ergen cinsel kimliğine daha fazla yatırım yapabilir ve cinsel kimliğini aşırı düzeyde ön plana çıkarabilir. Gereğinden fazla erkeksi ya da kadınsı davranışlar gösterebilir.

Erikson’un kimlik oluşum sürecinde ortaya koyduğu dört farklı gelişim örüntüsünü cinsel kimlik gelişimi alanına da uyarlayabiliriz:

1. Cinsel kimlik difüzyonu (kimlik gelişim krizi ya da kimlik bütünleşmesi görülmez) olan ergenlerde cinsel özerklik, kendilik değeri ve bütünleşmiş kimlik düzeyleri yetersizdir. Bu ergenler özellikle karşı cinsle ilişkilerinde belirgin sorunlar yaşarlar ve genellikle utangaç olurlar. Diğerlerine bağımlı davranırlar ve inisiyatif almaktan kaçınırlar.

2. Moratoryum (kimlik gelişim krizi sürmektedir, bütünleşme gerçekleşmemiştir) örüntüsüne sahip ergende yüksek kaygı düzeyi belirgindir. Özellikle gebelik korkusu ya da cinsel performans kaygısı dikkati çekebilir. Bu ergenler genellikle cinsel denemelere karşı karmaşık ve ikircikli bir yaklaşım sergilerler ve cinsel deneyimi başlatır ancak sürdürmekten kaçınırlar.

3. Cinsel kimliğinde erken kapanma (gözlenen bir kriz olmamasına karşın bütünleşme gerçekleşir) gösteren ergenler özellikle kısıtlayıcı bir aile ortamında yetişmişlerdir. Genellikle geleneklere bağlı kalır ve yenilikleri denemekten kaçınırlar ve ilk deneyimlerini sıklıkla evlilik sonrası yaşarlar.

4. Uygun bir cinsel kimlik gelişimi (öncesinde bir kriz vardır ve çözümlenerek kimlik bütünleşmesi gerçekleşir) yaşayan ergenler ise karşı cinsle cinsel deneyim yaşamaya karşı yeterli bir motivasyona sahiptirler, kendilik değerleri yüksektir. Dışa dönük bireylerdir ve utangaç değillerdir. Diğer kimlik gelişim türlerine oranla karar alırken daha planlı, akılcı ve mantıklı davranırlar. İlişkilerinde güvenli bir bağlanma kurarlar ve kendilerini ifade etmekten kaçınmazlar.

Cinsiyet, cinsel kimlik ve cinsel yönelim farklı kavramlardır:

  • Cinsiyet doğuştan belirlidir ve kızlarda eşey kromozomları XX, erkeklerde XY’dir. Bazı genetik hastalıklarda XO, XXY, XXX, XYY gibi varyasyonlar görülebilir. Bu varyasyonlara sahip bireyler birincil ve ikincil cinsiyet özellikleri kazanımında, dolayısıyla da cinsel kimlik gelişiminde sıklıkla sorun yaşasalar da, en az bir Y kromozomunun varlığı cinsiyetin erkek olduğunu belirlemektedir.

  • Cinsel kimlik o cinsiyete ait toplumsal davranış örüntüsünü ifade eder. Eşey kromozomu bozukluğu olan, ya da doğuştan cinsel organların gelişiminde yeterli bir farklılaşma oluşmayan (ambigius genitale varlığında), ya da hermafrotid (iki farklı cinsiyete özgü yapıyı birarada bulunduran) bireyler genellikle küçük yaşlardan itibaren bir cinsel kimliğe uygun olarak yetiştirilirler. Bu bireylerin iç ve dış cinsel organları da belirlenen cinsel kimliğe uygun olarak ameliyat edilebilir. Bu tür biyolojik cinsiyeti belirsiz çocukların hangi cinsel kimliğe uygun olarak yetiştirilecekleri günümüzde pek çok farklı disiplinden uzmanların aile ile birlikte verdiği karar sonucunda belirlenmektedir.

  • Cinsel yönelim ise cinsel ilişki için seçilen partneri ifade eden bir kavramdır.

    Cinsel kimliğe özgü özellikler pek çok toplumda ortak özellikler içerse de, cinsiyetle ödeşleştirilmiş pek çok özellik kültürden kültüre değişim gösterebilir. Örneğin, İskoçya’da erkekler de etek giyerler, pek çok Afrika kabilesinde erkekler de makyaj yaparlar. Ancak, örneğin hemen her toplumda ev işleri ve çocuk bakımı kadının, para kazanmak erkeğin sorumluluğu olarak görülür. Aslında günümüzde cinsiyete özgü olarak görülen bazı davranış ve tutumlar gittikçe azalmıştır. Örneğin, özellikle Batı toplumlarında geçmişe nazaran kadınlar iş hayatında daha çok yer almakta, erkekler ev işlerinde ve çocuk bakımında eşlerine daha çok yardım etmektedirler. Giyimde ve mesleklerde cinsiyet ayrımı azalmıştır. Yine de pek çok geleneksel bakış açısı ve görgü kuralları cinsiyetler arasındaki farkı vurgulamayı sürdürür. Örneğin, “Erkek kadını dansa kaldırır.”, “İki kişi yolda karşılaştıklarında ilk selamı kadın vermelidir.”, “Erkekler kadın gibi göbek atmazlar.”, “Kadın kısmı elinin hamuruyla erkek işine karışmamalıdır.” Bu örnekler çoğaltılabilir.

    Diğer taraftan cinsiyete özgü çok sayıda önyargı, toplum içinde yazılı olmayan bir kabullenme şeklinde etkinliğini göstermeye devam eder. Örneğin, “Kadınlar iyi araba kullanamazlar.”, “Erkekler kadınlara göre daha duyarsızdır.”, “Erkek çocukları arabayla, kız çocukları bebeklerle oynar.” Toplum içindeki bu kabullenmeler ve cinsiyetine özgü davranışların bireyden beklenmesi, cinsel işlevleri daha sağlıklı geliştirmek adına ergenin cinsel kimlik rollerini üstlenmesini sağlar. Toplum içinde daha çok kabul görmenin ve karşı cinsle birarada aile kurmanın yolu cinsel kimlik unsurlarını benimsemekten geçer. Her birey temel cinsiyet rollerinin yanı sıra karşı cinsle daha çok özdeşleştirilmiş bazı özelliklere de sahip olabilir. Bu farklılıklar ve cinsel kimlik içindeki çeşitlilik doğaldır ve çoğu zaman karşı cinsle etkileşimi olumlu yönde etkileyebilir. Örneğin, duygularını daha çok kontrol edebilen bir kadın, yemek pişirmeyi iyi bilen bir erkek bu özelliklerini karşı cinsle ilişkisi içinde bir avantaj olarak kullanacaktır.

    Öte yandan bilimsel çalışmaların tutarlı bir şekilde ortaya koyduğu cinsiyet farklılıkları da mevcuttur. Örneğin, kızların daha yardımsever ve özgeci (alturistik) oldukları söylenebilirken, erkeklerin liderlik becerilerinin daha gelişmiş olduğu savunulur (Scales ve ark., 2000). Kızlar daha fazla arkadaşa sahiptir, daha derin arkadaşlıklar kurarlar ve arkadaş ilişkilerinde daha yüksek empati becerilerine sahiptir ve yardımseverdir. Erkekler ise arkadaşlık ilişkilerinde daha çok hobi, spor etkinlikleri gibi ilgi alanlarını paylaşırlar ve birbirlerine karşı daha yönlendirici ve kontrol edici bir tutum sergilerler (Noack ve ark., 2001). Erkekler fiziksel davranışlarla ve beden diliyle kendilerini daha fazla ifade etme eğilimi gösterirken, kızlar sözel yollarla duygularını ifade etmede daha başarılıdırlar. Erkeklerin matematik ve fizikte kısmen daha başarılı oldukları, kızlarınsa dil öğrenme becerilerinin kısmen daha iyi olduğu söylenebilir.

    Cinsel kimlik gelişiminde de temel belirleyici olan biyolojik özelliklerdir. Genetik altyapıya bağlı olarak değişen hormon düzeyleri temel cinsiyet rollerini kazanmada etkin rol alır. Hatta anne karnında maruz kalınan testosteron düzeylerinin de cinsel gelişimde etkisi olduğu bildirilmektedir (Berenbaum,1999). Örneğin, bir çalışmada anne karnında yüksek testosteron düzeyine maruz kalan kızlarda otuzlu yaşlarda cinsel kimlikle uyumsuz özelliklerin daha sık görüldüğü saptanmıştır (Udry, 2000).

    Ancak pek çok davranış örüntüsü hormonlardan bağımsızdır ve toplumsal davranış kalıpları öğrenme süreciyle içselleştirilir. Cinsel kimlik gelişiminde rol modelleri önemli bir etken olduğundan, kimlik gelişiminin hızlandığı ve ergenin dış dünyadaki idollere yöneldiği bir dönem olan ergenlikte kendi cinsiyetindeki ebeveynle sağlıklı bir ilişkinin özel bir önemi vardır. Babasından ayrı yaşayan erkek ergenlerde aşırı erkeksi davranışlar (örneğin, sert ve kaba davranışlar) ya da tersine kızlara özgü özellikler (örneğin, ince bir ses tonu ile konuşma) belirginleşebilir. Annesiyle özdeşim kurmakta zorlanan, özerkliğini kazanmada sorunlar yaşayan bir genç kız da cinsel kimlik gelişiminde sorunlar yaşayabilir. Öte yandan, cinsiyete özgü beğenilen fiziksel özelliklere sahip olmak cinsel kimlik kazanımını destekler. Cinsel yönden çekici olmadığını düşünen bir ergen diğer kimlik alanlarına yatırım yaparken, cinsel yönden dikkat çeken bir ergen cinsel kimliğine daha fazla yatırım yapabilecektir.

    Ergenlikte karşı cinsle ilişkiler neleri içerir?

    Ergenlik öncesinde belirgin bir şekilde karşı cinsle ilişkileri azalan çocuklar özellikle ergenliğin ikinci döneminden itibaren karşı cinsle yakınlaşmaya başlarlar. Ergenliğin ilk döneminde hemcinslerle yakınlaşmanın artışının temel işlevinin kendini tanıma ve kimlik gelişiminde uygun modellemeler kurma olduğu düşünülebilir. Ergenliğin ikinci döneminde de karşı cinsle ilişkilerin öncelikli işlevi benzer şekilde ergenin kendini tanıması ve kimliğini (özellikle de cinsel kimlik) geliştirmesinde bir uygulama alanı olmasıdır. Karşı cinsle ilişkiler ilk başlarda derinlik taşımaz ve yakınlaşma sınırlıdır. Özellikle bu 14-16 yaşlarındaki ergenlerin karşı cinsle yakın ilişkisi “çıkmak” olarak da tanımlanır.

    Günümüzde çıkmak kavramı geçmişteki anlamından bir ölçüde farklı anlamlar da kazanmıştır. Batı toplumlarında 30-40 yıl önce –kız erkek yakınlaşmasına sıcak bakmayan muhafazakar toplumlarda günümüzde de- çıkmak evlilik öncesi bir tanışma süreci olarak görülürdü. Günümüzde ise bir sosyal etkileşim biçimi halini almıştır. Okul ve eğitim hayatının uzaması, aileye ekonomik olarak daha bağımlı olma ve bunlara paralel olarak uzayan ergenlik ve geciken evlilik, cinsel kimlik gelişim sürecini de uzatmıştır.

    Öte yandan, tüm dünyada artan tüketim ekonomisi (kapitalizm) bireysel başarıları ön plana çıkarmış, kullan-at yaklaşımını desteklemiştir. Böylelikle pek çok şeyi elde etmek isteği artmış, deneyip de beğenmediklerimizi değiştirme özgürlüğü benimsenmiştir. Bu yaşam biçimi ergenlik döneminde karşı cinsle ilişkileri de etkilemiştir. Bireye sosyal statü kazandıracak, elde etmek istenen hedeflere ulaşmada yardımcı olacak eşler (partner) tercih edilmeye başlamıştır. Örneğin, bir erkek ergen popüler bir kızla çıktığında erkekler arasında statü kazanabilir, bir kız ergen zengin bir çocukla çıktığında gösterişli bir arabayla gezebilir, pahalı kafelerde eğlenebilir.

    Çıkmak aynı zamanda cinsel kimlik gelişimi için bir uygulama alanıdır. Karşı cins tarafından beğenilen ve beğenilmeyen yönlerini, güçlü ve zayıf yanlarını keşfetme fırsatı sunar. Bir sonraki ilişkide eksikler giderilmeye çalışılır. Cinsel kimlik geliştikçe, özgüven arttıkça sağlıklı cinsel yakınlaşmalar da başlar. El ele tutuşmak, öpüşmek, birbirini okşamak, vb. cinsel içerikli davranışlar zamanla ortaya çıkar. Aslında ergenlik yıllarında özellikle kızların –büyük ölçüde erkeklerin de- karşı cinsle çıkarken temel odak noktaları cinsel ilişkiden (seksten) daha çok kendilerinin diğeri tarafından nasıl görüldüğünü keşfetmek ve çocuklukta ebeveynleriyle kurduğu ve ergenliğin başlamasıyla bir ölçüde bozulan bağlanma işlevini (uygun kendilik nesneleri keşfetme) yeniden sağlama çabasıdır. Bu süreçte karşı cins ergen için kuvvetli bir ayna işlevi görür. Kimlik gelişimi sürecinde kendini, sınırlarını tanımakta güçlük çeken, bu bulanık dalgalanma sürecinde belki de ergenin en çok ihtiyacını duyduğu şey ona kendisini dışarıdan net bir şekilde görmesini sağlayacak bir aynadır. Güçlü erotik duygular uyandırmasıyla daha çekici ve değerli hale gelen bu aile dışından birisinin sağladığı uygun ve sağlıklı ayna işlevi ergenin özgüvenini ve özerkliğini arttıracaktır. Bu özgüven ve özerklik de sağlıklı kimlik gelişimi için yardımcı olacaktır.

    Ergenlik öncesinde ve özellikle de erken çocukluk döneminde sağlıklı ebeveyn-çocuk ilişkisi yaşayamamış, güvenli bağlanma kuramamış ergenler, ergenlik döneminin getirdiği hormonel, bilişsel, duygusal değişim bombardımanının etkisiyle hızlı bir çözünme yaşayabilir. Diğer bir deyişle, bu ergenler ebeveynleriyle (temel özdeşim figürleriyle) yaşadıkları çatışmaları yeniden yaşamaya başlayabilirler. Bu durumda temel olarak özdeşim, özerklik ve kimlik sorunları ortaya çıkabilir. Böylesi çatışmaları yoğun bir şekilde yaşayan ergen erken yaşta karşı cinsiyete yakınlık gösterebilir. Aksine, karşı cinsiyetten akranlarıyla yakınlaşmaktan belirgin şekilde kaçınabilir. Karşı cinsiyete erken yaşta yakınlaşan ergenlerde özellikle kendinden yaşça oldukça büyük bireylere yakınlaşma sık görülür. Özellikle ebeveynle olan ilişkisinde temel güveni kazanamamış, kendisini dışarıdan görmede zorluklar yaşayan, kimlik dalgalanmaları yoğun olan bir ergenin tecrübesi nedeniyle ergenin ihtiyaçlarını daha iyi bilen ve ona göre davranan birine yakınlaşması doğaldır.

    Öte yandan, unutulmaması gereken bir diğer nokta, ergenlik öncesi ebeveyn-çocuk ilişkisinde sorunların ortaya çıkmasının temel sorumlusu ebeveynler olarak görülemez. Çocuğun biyolojik özellikleri de bu etkileşimi doğrudan etkilemektedir. Sağlıksız olan yapı ilişkinin kendisidir. Bireysel olarak hem ebeveyn hem de çocuk ruhsal açıdan oldukça sağlıklı olsa da ilişkide belirgin sorunlar olabilir, ya da aksine hem ebeveyn hem de çocuk ciddi ruhsal sıkıntı içinde olsa da ilişkileri sağlıklı olabilir. Ergenlik öncesinde sağlıksız ilişkileri olan ergenlerin benzer ilişki örüntüsünü ergenlik döneminde özellikle karşı cinsiyetteki akranlarıyla da yaşaması şaşırtıcı olmaz. Çünkü bireylerin diğerleriyle etkileşim biçimi erken çocukluk döneminden başlayarak nörobiyolojik bir yapılanma ve bir örüntü şeklini kazanır. Ergenlik dönemi aslında bu örüntünün yeniden gözden geçirildiği ve uyumu bozucu, sağlıksız yönlerinin onarıldığı bir fırsat dönemi olarak da görülebilir. Bu açıdan ergenlik döneminde karşı cinsle ilişkilerin onarıcı işlevleri de yatsınamaz. Ancak, bireysel özellikleri ya da ilişkinin doğası gereği ergenlik öncesi çatışmalar yaşayan bireyler benzer çatışmaları ergenlik dönemine de taşıdığı ve bu çatışma örüntüsüne uygun kişilerle ilişkiye girmeye daha yatkın olduğu için çatışmalar her zaman çözümlenemez. Bazen daha da çetrefilli bir örüntüye dönüşerek, ergenin psikososyal işlevselliğini oldukça olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle özellikle ergenlik öncesinde psikososyal sorunlar yaşayan bireylerin ergenlik dönemindeki ilişkilerinin yakından izlenmesi ve gerektiğinde ergene rehberlik edilmesi son derece önemlidir.

    Ergenlikte ne tür cinsel etkinlikler görülür?

    Ergenlik döneminde cinsel eylemler genellikle belirli ardışık bir sıra izler. Ergenler öncelikle otoerotik davranışlar olarak nitelendirilen, kendi kendine gerçekleştirdikleri cinsel eylemler ve denemelerde bulunurlar. Erotik fanteziler kurmak, mastürbasyon yapmak bu davranışlar arasında sayılabilir. Aslında otoerotik aktivite ergenlik öncesi dönemde de görülebilir. Dokuz yaşındaki çocukların da karşı cinsiyete yönelmiş cinsel fantezileri, rüyaları olabildiği bilinmektedir. Otoerotik aktivite ergenliğin ilk döneminde belirgin olarak artar. Ergenler lise yıllarına geldiklerinde ise karşı cinsin de yer aldığı cinsel eylemleri denemeye başlarlar. Karşı cinsle yapılan cinsel etkinlikler ilk başlarda giyinik olarak gerçekleşir. El ele tutuşma, öpüşme, sürtünme, cinsel organlara dokunma, vb. davranışlar görülür. Daha sonraları da çıplak olarak cinsel ilişkide bulunurlar.

    ABD’de 16 yaşından daha küçük ergenlerin yaklaşık %80’inin karşı cinsle cinsel birleşme olmaksızın çıplak olarak cinsel deneyim yaşamış olduğu bildirilmiştir (Bauserman ve Davis, 1996). Bunlardan %60’ı yaklaşık aynı yaştaki bir akranla gerçekleştirilmiş ve %92’si heteroseksüel ilişki şeklinde olmuştur (Bauserman ve Davis, 1996). Son aşamada cinsel birleşme gerçekleşebilir. Evlilik öncesi cinsel birleşmenin gerçekleşip gerçekleşemesi kültürel etkenlerle oldukça yakından ilişkilidir.

    Türkiye’deki ergenlerle yapılan bir çalışmada ergenlere “Karşı cinsiyetten özel arkadaşınız oldu mu?” sorusu yöneltilmiştir (Çuhadaroğlu-Çetin ve ark., 2004). 12-14 yaş grubundakilerin yaklaşık %57’si, 18-21 yaş grubundakilerin ise yaklaşık %23’ü olmadığını belirtmiştir. Ergenlerin büyük çoğunluğu cinselliği olağan ve gerekli bir alan olarak ifade etmişlerdir. Lise sonuncu sınıf öğrencilerine “Hiç cinsel ilişkiye girdiniz mi?” sorusuna yanıt olarak “Evet” diyenlerde oran kızlarda %10, erkeklerde ise %50’nin üzerinde bulunmuştur (Radikal gazetesi, 27 Kasım 2005).

    Pek çok ergenin ilk cinsel ilişkisinin gönüllü olarak gerçekleşmediği bildirilmektedir (Steinberg, 2007). Ebeveynleri ya da başka yetişkinler tarafından denetlenmeyen ergenlerin daha erken yaşta cinsel ilişkiye girdikleri, daha riskli cinsel eylemlerde bulundukları belirtilmektedir. Erken yaşta fiziksel gelişim gösteren ve arkadaşları arasında popüler olan ergenlerin de daha erken yaşta karşı cinsle cinsel deneyim yaşadıkları bilinmektedir (Steinberg, 2007). Ancak araştırmalar birarada ele alındığında hormonların ve bireysel özelliklerin etkisine nazaran toplumsal ve kültürel etkenlerin cinsel ilişkiye girmede daha önemli olduğu vurgulanmaktadır. Ergene karşı tutumlarında kuralları net koyan, bağımsızlığı destekleyen, denetimi de yeterince uygulayan ebeveynlere sahip ergenlerin erken yaşta cinsel olarak etkin olmadıkları, gebelik ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara yol açabilecek riskli cinsel davranışlara daha az girdikleri belirtilmektedir (Capaldi ve ark., 2002). Diğer bir bulgu da, tek ebeveynli evde yetişen ergenlerden özellikle kızlar daha erken yaşta cinsel deneyim yaşamaktadırlar. Öte yandan, arkadaş grubu da ergenin cinsel yaşantısı üzerinde oldukça belirleyici rol oynar. Arkadaşları cinsel olarak aktif ergenler de cinsel olarak daha aktiftir (East ve ark., 1993).

    Cinselliğin anlamı kızlar ve erkekler için farklı mıdır?

    Cinselliğin anlamı ve uygulama biçimi erkekler ve kızlar için oldukça farklı olabilir. İlk cinsel deneyimler, özellikle otoerotik davranışlar iki cinsiyet arasında belirgin olarak farklı yaşanır. Erkekler çok erken yaşta elle mastürbasyon yapmayı denerken, kızlar daha çok zihinsel fanteziler kurma yoluyla cinsel etkinliklerde bulunurlar. Bu nedenle karşı cinsle çıkmaya başlamadan önce erkeklerin önemli bir kısmı orgazm deneyimini yaşamıştır ve kendilerini nasıl uyaracaklarını daha iyi keşfetmişlerdir. Kızların daha azı mastürbasyon denediği için, genellikle ilk cinsel deneyimleri ve orgazmı karşı cinsle birlikteyken yaşarlar. Genç kızların cinselliği başlangıçtan itibaren romantizm, aşk, duygusallık gibi kavramlarla içiçedir. Erkekler özellikle ergenlik yıllarında cinsel deneyimi, duygusal romantik ilişkiden ayrı tutarlar. Erkekler daha çok orgazma odaklanırken, kızlar cinsel deneyim sürecine ve romantik ilişkinin niteliğine dikkatlerini verirler. Erkekler görsel uyaranlardan (örneğin, pornografi) daha fazla tahrik olurken, kızlar işitsel (örneğin, ak romanları) ve dokunsal (örneğin, sürtünme, masaj) uyaranlardan daha fazla etkilenirler.

    Öte yandan, gebelik riski özellikle kızlar için önemli bir tehdit olduğundan ve çoğu kültürde erkeklerin cinsel deneyimleri hoşgörülüp, kızların cinsel deneyimi yasaklandığı için kızların cinselliğe bakışı daha muhafazakar olmaktadır. Bu nedenle de sıklıkla karşı cinsle ilk cinsel deneyimlerini çok da gönüllü olmaksızın yaşayabilirler. İlk cinsel deneyimlerini erkekler arkadaşlarıyla paylaşmaya daha fazla heveslidir. Kızlar ise genellikle bu deneyimi saklamayı tercih ederler. Erkekler aynı zamanda kızlara oranla cinsel istek ve dürtülerinin daha erken yaşta ve daha şiddetli olarak farkında olurlar (Knoth ve ark., 1988) ve ilk deneyimde cinsel ilişkiye ikna eden taraf çoğunlukla erkektir. İtalya’da yapılan bir çalışmada, ilk cinsel ilişki sonrası kızların haz duymaktan daha çok hayal kırıklığı ve suçluluk duygusu yaşadıkları bildirilmiştir (Zani, 1991). Cinsel istek ve ilişkiye girme kararındaki cinsiyetler arası fark toplumsal normlardan oldukça fazla etkilenir. Hemen tüm kültürlerde erkeklerde cinsel istek düzeyi ile cinsel ilişkiye girme oranları arasında anlamlı bir korelasyon gözlenirken, kızların cinsel ilişkiye girme olasılığını etkileyen en temel değişken toplumsal kabullerdir (Savin-Williams ve Diamond, 2004). Burada sözü edilen cinsiyetler arası farkların genellemeler olduğu, her bireyin farklı tutum ve yaklaşımları olabileceği unutulmamalıdır.

    Cinsellikle ilişkili riskli davranışlar nelerdir?

    Cinsel eylemlerin sonuçları bazen oldukça olumsuz olabilir. Örneğin, istenmeyen gebelikler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, hatta töre cinayetleri gibi pek çok önemli sonuçla karşılaşılabilir. Bu riskler nedeniyle özellikle ABD’de ailelerin yaklaşık %80’i ergenlik dönemindeki karşı cinsle gerçekleştirilen cinsel davranışları yanlış olarak görür ve önlemeye çalışırlar (Savin-Williams ve Diamond, 2004). Yakın zamana kadar olan toplum ölçekli koruyucu çalışmalar ergenlik döneminde cinsel eylemi önlemeye odaklanmıştır. Ancak bu çalışmalarda görülmüştür ki, ergenlik döneminde cinsel eylemler doğal olarak ortaya çıkmakta ve bu çalışmalar cinsel eylemleri azaltmada etkisiz kalmaktadır. Öte yandan, bu çalışmalar cinsel yolla bulaşan hastalıkları ve istenmeyen gebelikleri azaltmada yararlı olmuştur. Bu nedenle cinsel riskli davranışları kontrol etmek ve olası olumsuz sonuçları önlemek için cinselliği yasaklamak yerine, özellikle cinsel riskli davranışlara daha fazla yatkınlık içinde olmaya iten etkenleri belirlemek ve kontrol etmek işe yaramaktadır.

    Dürtü kontrol sorunları yaşayan ergenler, parçalanmış ailede yaşayanlar, riskli cinsel eylemlerde bulunan bir akran grubunda yer alanlar, kendilik değeri düşük olan ve kimlik gelişimi ile ilgili sorunlar yaşayanlar, cinsel istismara maruz kalmış ergenler, zeka ve öğrenme güçlüğü olanlar, aile denetimi düşük olanlar, suç ve rastgele cinsel ilişki oranı yüksek toplumsal ortamlarda yetişenler, okul başarısı düşük olan, madde kullananlar erken yaşlarda riskli cinsel eylemlere girmeye daha yatkındırlar. Özellikle riskli ergenlerin cinsel bilgilerini artırmak, doğum kontrol yöntemlerini bilmesini ve gerek duyduğunda kullanmasını sağlamak, arkadaş gruplarını tanımak ve özgüvenini yükselten etkinliklere katılımını özendirmek pek çok riskli davranışı önlemeye yardımcı olur. Özellikle ergenlik öncesi dönemlerde başlatılan etkin cinsel eğitimin cinsel eylemlerin sıklığını artırmadığı, aksine riskli cinsel eylemleri azalttığı gösterilmiştir. Ne olursa olsun ergenin cinsel duygu ve düşüncelerinin, arzularının normal olduğunu bilmeye hakkı ve ihtiyacı vardır.

    Ergen cinselliği üzerine medyanın etkileri nelerdir? Günümüzde ergenler için en temel cinsel bilgi kaynağının ve cinsel davranışların belirleyicisinin medya (özellikle televizyon ve internet) olduğu söylenebilir (Ward ve Rivadeneyra, 1999). Yine de medyanın ergen cinselliği üzerine olumlu ve olumsuz etkilerinin boyutu henüz yeterince bilinmemektedir. Televizyon ve internet ergenlerin küçük yaşlardan itibaren cinsel uyaranlara maruz kalmasına yol açar ve özellikle ergenin cinselliğe merakını artırır. İnternetteki tüm siteler içinde en çok porno içerikli sitelerin bulunduğu düşünülürse, günümüzde bir ergenin cinsel ilişkinin çok çeşitli, hatta sapkın yönleriyle çok erken yaşlarda tanışacağını öngörebiliriz.

    Öte yandan, internette en çok kullanılan siteler arasında yer alan tanışma ve konuşma (chat) sitelerine ergenler oldukça fazla ilgi duyarlar. Bu siteler aracılığıyla karşı cinsle iletişim ve ilişki kurma olasılığı belirgin olarak artar. Bu ilişki içinde cinsel öğeler ve cinsel eylemler de sıklıkla yer alabilir. Aslında istenmeyen gebelik, cinsel yolla bulaşan hastalık ve bekareti kaybetme gibi riskler taşımadığı düşünülürse internet üzerinden cinsel etkileşimin bir ölçüde güvenli olduğu savunulabilir. Ancak, bu ilişkiler ergenin dikkatini ve zamanını çok fazla meşgul edebilir, cinselliğe olan ilgisini ve merakını artırabilir ve sonuçta cinsel deneyime yönlendirebilir. İnternet üzerinden karşı cinsle ilişkiye girenlerde kendini olduğundan farklı tanıtmak da sık görülen bir davranıştır. Bu davranışın temelinde özgüven sorunları yer alabilir ve bu tür ilişkiler karşılıklı güveni zedelediği ve gerçeklerle yüzleşme durumunda hayal kırıklığı yaşama riskini artırdığı için, gencin özgüvenini daha da olumsuz yönde etkileyebilir. Sanal ilişkilere bağımlılık geliştiren ergenlerde gerçek ilişkiye girmekten kaçınma görülebilir. Bu tür etkileşimin olası risklerinden bir diğeri de, özellikle bilinmezliğe ve meraka dayalı bu tür ilişkiler heyecan verici olabilir ve gerçek ilişkiler yaşasalar da bir yandan da internet üzerinden yeni heyecanlar aramak bir alışkanlık haline gelebilir.

    KAYNAKLAR

    Abma J, Chandra A, Mosher W, Peterson L, Piccinino L (1997) Fertility, family planning, and woman’s health: New data from the 1995 National Survey of Family Growth. National Center for Health Statistics. Vital Health Statistics 23(19)

    Alan Guttmacher Institute (AGI) (1998). Sex and America’s teenagers. NewYork: AGI.

    Bauserman R, Davis C. (1996). Perceptions of early sexual experiences and adult sexual adjustment.Journal of Psychology and Human Sexuality, 8, 37–59.

    Benedict R (1934) Patterns of Culture. Boston: Houhton Mifflin.

    Berenbaum SA (1999). Effects of early androgens on sex-typed activities and interests in adolescents with congenital adrenal hyperplasia. Hormones and Behavior, 35, 102–110.

    Bettencourt BA, Miller N (1996). Gender differences in aggression as a function of provocation: A meta-analysis. Psychological Bulletin, 119, 422–447.

    Bingham C, Crockett L (1996) Longitudinal adjustment patterns of boys and girls experiencing early, middle, and late sexual intercourse. Developmental Psychology, 32:647-658

    Blos P (1962). On adolescence: A psychoanalytical interpretation. New York: Free Press.

    Brooks-Gunn J, Paikoff R (1993) “Sex is a gamble, kissing is a game”:Adolescent sexuality and health promotion. In S. Millstein, A. Petersen & E. Nigthingale (Eds.), Promoting the health of adolescents: New directions for the twenty-first century. New York: Oxford University Press, pp. 180-208

    Capaldi D, Stoolmiller M, Clark S, Owen L (2002). Heterosexual risk behaviors in at-risk young men from early adolescence to young adulthood: Prevalence, prediction, and association with STD contraction. Developmental Psychology, 38:394-406

    Cleveland H (2003) The influence of female and male risk on the occurence of sexual intercourse within adolescent relationships. Journal of Research on Adolescence, 13:81-112

    Crawford T, Cohen P, Midlarsky E, Brooks J (2001) Internalizing symptoms in adolescents: Gender differences in vulnerability to parental distress and discord. J Res Adolesc, 11:95-118

    Crick NR, Werner NE, O’Brien KM, Nelson DA, Grotpeter JK, Markon K (1998). Childhood aggression and gender: A new look at an old problem. In D. Bernstein (Ed.), Nebraska symposium on motivation: Vol. 45. Gender and motivation (pp. 75–141). Lincoln: University of Nebraska Press.

    Çuhadaroğlu-Çetin F, Canat S, Kılıç E, Şenol S, Rugancı N, Öncü B, Gündüz-Hoşgör A, Işıklı A, Avcı A (2004). Ergen ve Ruhsal Sorunları. Durum Saptama Çalışması. Türkiye Bilimler Akademisi Raporları. Sayı:4 TÜBA-UNFPA Nüfus ve Kalkınma Stratejileri Alt Programı. Ankara

    Dilorio C, Kelley M, Hockenberry-Eaton M (1999) Communication about sexual issues: Mothers, fathers, and friends. Journal of Adolescent Health, 24:181-189

    East P, Felice M, Morgan M (1993). Sisters’ and girlfriends’ sexual and childbearing behavior: Effects on early adolescent girls’ sexual outcomes. Journal of Marriage and the Family, 55:953-963

    Jacobson K, Rowe D (1999) Genetic and environmental influences on the relationships between family connectedness, school connectedness, and adolescent depressive mood: Sex differences. Dev Psychopathol, 35:926-939

    Kahn J, Brindis C, Glei D (1999) Pregnancies averted among U.S. teenagers by the use of contraceptives. Family Planning Perspectives, 31:29-34

    Knoth R, Boyd K, Singer B (1988). Empirical tests of sexual selection theory: Predictions of sex differences in onset, intensity, and time course of sexual arousal. Journal of Sex Research, 24, 73–89.

    Langer L, Zimmerman R, Katz J (1995) Virgins’ expectations and nonvirgins’ reports: How adolescents feel about themselves. Journal of Adolescent Research, 10:291-306

    Lefkowitz E, Romo L, Corona R, Au T, Sigman M (2000) How Latino American and European American adolescents discuss conflicts, sexuality, and AIDS with their mothers. Developmental Psychology, 36:315-325

    Miller BC, Bayley BK, Christensen M, Leavitt SC, Coyl DD (2003). Adolescent pregnancy and childbearing. Blackwell Handbook of Adolescence içinde. Ed: Adams GR, Berzonsky MD. 415-449

    Noack P, Krettek C, Walper S (2001). Peer relations of adolescents from nuclear and separated families. Journal of Adolescence, 24, 535–548.

    Russell S, Joyner K (2001). Adolescent sexual orientation and suicide risk: Evidence from a national study. American Journal of Public Health, 91, 1276–1281.

    Savin-Williams R (1988). Theoretical perspectives occunting for adolescent homosexuality. Journal of Adolescent Health Care, 9:95-104

    Savin-Williams RC, Diamond LM (2004) Sex. Handbook of Adolescent Psychology 2nd Edition içinde. Ed: Lerner RM, Steinberg L. Wiley pub. 189-231

    Scales PC, Benson PL, Leffert N, Blyth DA (2000). Contribution of developmental assetsto the prediction of thriving among adolescents. Applied Developmental Science, 4, 27–46.

    Schwartz IM (1999). Sexual activity prior to coital initiation: A comparison between males and females. Archives of Sexual Behavior, 28, 63–69.

    Steinberg L (2007). Ergenlik (Adolescence). Çev. Ed: Figen Çok. İmge Kitabevi Yayınları.

    Udry JR (2000). Biological limits of gender construction. American Sociological Review, 65, 443–457.

    Ward LM, Rivadeneyra R. (1999). Contributions of entertainment television to adolescents’ sexual attitudes and expectations: The role of viewing amount versus viewer involvement. Journal of Sex Research, 36, 237–249.

    Zani B (1991). Male and female patterns in the discovery of sexuality during adolescence. Journal of Adolescence, 14, 163–178.


    Dr. Koray Karabekiroğlu


  • En iyi 1024x768 çözünürlükte görüntülenir... Türkçe Anasayfa English Home Page
    Bu sitede yer alan yazıların her türlü yayın hakkı Dr. Koray Karabekiroğlu'na ait olup; kendisinden Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre yazılı izin alınmadan söz konusu yazıların herhangi bir bölümü veya tamamı iktibas edilemez veya herhangi bir usul ile çoğaltılamaz. Kaynak göstermek ve bilimsel kurallara riayet edilmek kaydı ile alıntı yapılması mümkündür.

    Çocuk ve Hayat üzerine her şey için tıklayın

    Web sitesi: Koray Karabekiroglu