Türkçe English

Medyanın ergenler üzerindeki etkileri nelerdir?

Bireylerin medya araçlarına yönelmelerinin pek çok nedeni ve işlevi olabilir. Beş grupta bu nedenler ve işlevler özetlenebilir (Roberts ve ark., 2004):

1. Eğlenmek, hoş vakit geçirmek için: Özellikle eğlence programları, komedi dizileri, müzik kanalları izlenebilir, sinemaya gidilebilir, müzik dinlenebilir, kitap okunabilir. Ergenler baskın bir şekilde bu amaçla medya araçlarına yönelirler.

2. Bilişsel gelişim için: Bilgi edinmek ve kişisel gelişim için haber programları, belgeseller izlenebilir, gazete ve dergiler takip edilebilir.

3. Bir sosyal etkinlik aracı olarak: Arkadaş grubuyla sinemaya gidilebilir, aile bireyleriyle birlikte bir dizi seyredilebilir. Aslında TV seyretmek sosyal bir etkinlik olarak görülmese de bireyleri biraraya getirme işlevi olabilir.

4. Uzaklaşmak için: Özellikle günün yorgunluğundan, duygusal yüklerden uzaklaşmak için başkalarının hayatlarını izlemek (örneğin, sinema, haberler) işe yarayabilir.

5. Kimlik gelişimi aracı olabilir: Özellikle diziler, müzik kanalları ergenlik döneminde rol modelleri olabilir. Bazen kişinin hangi kanalı izlediği, hangi gazeteyi okuduğu onun ideolojik yöneliminin bir göstergesi olarak da görülebilir.

Günümüzün ergenini pek çok medya kanalı her yönden etkisi altına almıştır. Tipik bir ergen gününün çok büyük bir kısmını medya araçları ile ilişki içinde geçirir. Aynı anda televizyon açıkken, Internette “surf” ya da “chat” yapıyor olabilir ve bir yandan da bir dergiyi karıştırabilir. Bir ergenin günde ortalama 5-6 saatini medya kanalları ile geçirdiği tahmin edilmektedir. Medyanın etkisine maruz kalma süresi özellikle 12-13 yaşlarında artış gösterir (Roberts ve ark., 2004). Orta ergenlikte müzik dinleme ve klip seyretme yoğunluk kazanır. Bazı ergenlerse –özellikle erkekler- gününün önemli bir bölümünü Internette geçirirler.

Medyanın ergenler üzerindeki etkisi özellikle kimlik gelişimini etkilemesi açısından önem kazanır. Sosyal öğrenme kuramına göre sık sık maruz kalınan davranış örüntüleri, değer yargıları zamanla normlar olarak içselleştirilir. Televizyonda ve sinemada gerçek hayatta olduğundan çok daha sık şiddet unsuru görülür ve bu durum ergenin dış dünyayı daha tehlikeli olarak algılamasına yol açabilir (Roberts ve ark., 2004). Önemli bir diğer değişken ise, her bireyin aynı şeyleri izlemeyi tercih etmemesidir. Örneğin, bazı ergenler şiddet içerikli bilgisayar oyunlarına, dizilere daha fazla ilgi gösterirken, bazıları bilgi ağırlıklı programları tercih edebilir. Fakat tercihler ve beğeniler ergenlik döneminde oldukça değişken bir görüntü sergilediğinden, hangi medya kanalını izlediği erişkinlerle kıyaslandığında ergenlikte daha nadiren bir tercih sonucudur. Ergenler daha çok maruz kaldıkları etkileri zamanla benimseme ve daha çok tercih etme eğilimi gösterebilirler.

Şiddet içeriğinin ergenler üzerindeki etkilerini inceleyen araştırmalar daha dürtüsel ergenlerin şiddet içeren programları daha çok tercih ettiklerini göstermiştir. Ancak, aynı zamanda şiddet içerikli programları daha fazla izledikçe hem daha az dürtüsel hem de daha dürtüsel ergenlerin şiddet kullanımlarının arttığı saptanmıştır (Roberts ve ark., 2004). Öte yandan, ergenler cinsellik içeren, cinselliği –özellikle de riskli cinsel davranışları- özendiren programlara da çok sık maruz kalırlar. Cinsel içerikli medya kanallarına daha fazla maruz kalan gençlerin cinsellikle ilgili tutumlarının değiştiği, daha erken yaşta cinsel deneyim yaşadıkları görülmüştür (Roberts ve ark., 2004). Medyanın ergenler üzerindeki bir diğer etkisi de beden imgesi ile ilgilidir. Kızlarda zayıflık, erkeklerde de atletik vücutlu olmak çok önemli bir değer olarak gösterilmektedir. Ergenlikte artış gösteren yeme bozuklukları ve beden dismorfik bozukluğunun (bedenin çeşitli bölgelerinin olduğundan farklı bir şekilde, abartılı olarak rahatsız edici olarak görmenin ve bu konuyla ilişkili aşırı bir zihinsel meşguliyet yaşamanın bulunduğu bir psikiyatrik bozukluk) oluşum nedenlerinin başında medyanın etkileri dikkat çekmektedir (Roberts ve ark., 2004).

Aslında bir kuşak öncesinde tek kanallı, siyah-beyaz, günde üç-dört saat yayın yapan; iki kuşak önceki çocukların hiç bilmediği TV’nin ve onbeş yıllık bir geçmişe sahip İnternetin çocuklar üzerine uzun vadeli etkilerini bilimsel olarak bilebilmenin olanağı pek yok denebilir. Son yıllarda, özellikle TV’nin çocuğun hayatına gireli daha uzun yılların geçtiği ülkelerde, TV’nin çocuk ruh sağlığı üzerine etkileri önemli konulardan biri haline geldi. Bu açıdan, özellikle şiddet ve cinsel içerikli programlar ve filmlerin çocuğun ruh sağlığını etkileme olasılığı üzerinde durulmaktadır. Diğer bir nokta da, TV’nin zamanı tüketme özelliğidir. Yani, TV ile geçirilen zaman diğer aktivitelerden, ödevlerden, oyundan, okumadan zaman çalmaktadır. Tüm bu açılardan bakıldığında aslında TV’nin hayatımız üzerine etkilerinin bir yaş sınırı yoktur. Ancak tabii ki, hayattaki değişimlere ve etkilere daha hassas olan küçük yaş çocuklarının üzerine etkilerin daha önemli olacağı düşünülebilir. Peki TV tümüyle kötü bir şey mi? Tabii ki hayır. Aslında, “Önemli olan ne kadar süre seyredildiği ve ne seyredildiği” şeklinde düşünmek genel yaklaşımı özetleyebilir. Doğru bir zaman ve içerik sınırlaması ile TV çok verimli bir eğitim, eğlence ve iletişim aracı olabilir. Çalışmalar, TV’nin çocuğun kelime dağarcığını artırdığını, ilgi alanlarını genişlettiğini, özellikle müzik, belgesel, haber vb. programlarının genel olumlu etkilerini ortaya koymuştur. Diğer insanlardan, çevre sorunları, yoksulluk, savaşlar gibi hayatın gerçeklerinden haberdar olunmasını, benmerkezci düşünceden çıkıp, dış dünya ile ilginin artmasını sağlayabildiği düşünülebilir. Genel bir bakışla, söylenebilecek olan, TV seyredilmesi üzerine ebeveynlerin çocuklarının yaş, gelişim düzeyi ve ilgi alanlarına göre programlı, kurallı bir çerçevede tutum sergilemelerinin doğru olduğudur.

Ergenlerin TV hürriyeti olağan olarak daha fazladır. Burada dikkat edilmesi gereken, saat sınırlamalarını kendi kendine uygulayamayan çocuklar için gerekirse kuralları netleştirmek, anlaşma yapmak faydalı olabilir. Cinsel içerikli programları bazen gizlice izlemek isteyecektir. Bu aslında oldukça doğal bir durum olsa da, ona doğru içerikli cinsel bilgiler veren, düzeyli bir eğitim sağlamak koruyucu önlem olacaktır. Tüm bunların yanında iyi bilinmektedir ki, TV ya da çevresel diğer tüm etkiler biyolojik olarak daha hassas (ör, sosyal gelişim yetersizliği olan, dürtüsel, davranım problemleri olan vs.) ergenler için daha riskli olabilir. Ancak dış etkenlere daha açık olabilecek çocuklar için TV aynı zamanda olumlu bir araç haline de getirilebilir. TV temel değer yargıları ve öncelikler konusunda da bireye yoğun bir şekilde etki eder. Bu noktada en uygun çözüm, karşılaşılan programlardaki ya da filmlerdeki söz konusu durumla ilgili olarak ebeveynin fikrini, yorumunu “çok da göze sokmadan” belli etmesi olabilir. Öte yandan TV de hayatın yansımalarından biridir ve gerçeği yansıtır. Bu nedenle hayatın gerçekleri, zorlukları ve eğlenceli yanları için, uygun kullanıldığında, ebeveyn-çocuk ilişkisi için çok etkili bir araçtır.




Dr. Koray Karabekiroğlu


En iyi 1024x768 çözünürlükte görüntülenir... Türkçe Anasayfa English Home Page
Bu sitede yer alan yazıların her türlü yayın hakkı Dr. Koray Karabekiroğlu'na ait olup; kendisinden Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre yazılı izin alınmadan söz konusu yazıların herhangi bir bölümü veya tamamı iktibas edilemez veya herhangi bir usul ile çoğaltılamaz. Kaynak göstermek ve bilimsel kurallara riayet edilmek kaydı ile alıntı yapılması mümkündür.

Çocuk ve Hayat üzerine her şey için tıklayın

Web sitesi: Koray Karabekiroglu