Türkçe English

Gen mi çevre mi?



Günümüzde “gen mi, çevre mi?” diye soran kalmadı. Artık biliyoruz ki özellikle genlerimiz tarafından belirlenen biyolojik yapımız ve anne karnına düştüğümüz günden beri yaşadığımız hemen her türlü deneyim beynimizi, bedenimizi ve dolayısıyla da ruhumuzu şekillendiriyor ve yaşam boyunca da şekillendirmeye devam ediyor. Genlerin ve çevrenin bu etkisi biyolojik, psikolojik ve sosyal gelişim sürecimizde ve ruhsal yapımızın oluşumunda ve işlevlerinde hemen her aşamada farklı görevler ve roller üstleniyor. Özellikle genlerimiz programlanmış bir dizi protein üretimi yoluyla, beynin anatomik yapılarını, işlevsel farklılaşmayı ve göç sürecini yöneterek temel yapıları (hardware) oluşturuyor. Öte yandan da, deneyimlerimiz de bu temel yapı ile etkileşim ve zorunlu bir uyum çerçevesinde temel çalışma modellerinin (software) gelişimini belirliyor ve ince ayarlar yaparak anatomik oluşumların, özellikle sinir hücreleri arasındaki bağlantıların kişiye özgü hâle gelmesini sağlıyor.

Günümüzde genleri değiştirme, düzeltme ya da iptal etme teknolojisi henüz insanlarda yeterli düzeye ulaşmadığı, özellikle psikiyatrik belirti ve bozukluklarla ilişkili genlerin yeterli bir kesinlikle tespit edilememiş olduğu ve aynı zamanda da psikiyatrik oluşumlarda genetik mekanizmaların oldukça karmaşık ve çok-genli etkileşimlerde gerçekleştiği düşünüldüğünde önlem ve tedavi sürecinde çevresel etkiler ön plana çıkıyor. Öte yandan, bir takım psikiyatrik bozukluklarla güçlü bir ilişkisi olduğu saptanan genlerin, örneğin doğum öncesi tarama süreçlerinde araştırılmasının ve riskli görülen genleri taşıyan bebeklerin doğmasının engellenmesinin de bir takım etik kaygıları doğuracağını da unutmamak gerekir. Yâni, günümüzde psikiyatrik sorunların henüz ortaya çıkmadan durdurulmasında çevresel risk etmenlerinin ortadan kaldırılması ya da en azından azaltılması elimizdeki temel yöntem olmaya devam ediyor. Örneğin, gelişimsel süreçlere olumsuz etkileri bilinen toksinlerin, enfeksiyonların engellenmesi, iyi beslenme, gebelik döneminde düzenli doktor kontrolleri, vb. bilinen çevresel riskleri azaltacaktır. Ayrıca, koruyucu çevresel yaklaşım dendiğinde sadece zarardan kaçınma akla gelmemelidir. Beynin gelişimine olumlu katkısı olduğu bilinen yöntemlerin de gebelik öncesi dönemden itibaren hayata geçirilmesi de ihmâl edilmemelidir. Örneğin, gebeliğin önceden planlanması, gebelik öncesi folik asit vb. vitamin kullanımı, anne baba adaylarının genel sağlık sorunlarının kontrol altına alınmış olması, gebelik süreci ve bebek bakımı ile ilgili etkin bir eğitim almaları, gebelik sonrasında bebekle etkin iletişim ve gelişimi destekleyici oyunlar vb. yöntemlerin uygulanması da koruyucu çevresel yaklaşımın içinde yer almalıdır. Bebek bakımında “besleme” ve “giydirme” kadar önemli, hattâ belki de belirli açılardan daha önemli bebek bakım yöntemlerinin de bilinmesi ve uygulanması zorunludur. Diğer bir deyişle bebekle konuşmanın, birlikte şarkı söylemenin, onun ses oyunlarına karşılık vermenin, sıkıntısını anladığımızı hissettirmenin, kucaklamanın, öpmenin yeri doldurulamaz. Ona renkli, dikkat çekici, kutular dolusu oyuncaklar alıp önüne koymak yerine, örneğin onunla göz göze bakışmak, gülüşmek, ona dokunmak özellikle hayatının ilk yıllarında paha biçilmezdir. Bu karşılıklı, insana özgü etkileşim bebeğin ileriki hayatında ruhsal zorluklara karşı güçlü bir yapı oluşturmasında belki de en etkin faktör olacaktır. Bu erken çocukluk deneyimleri bebeğin elindekini (hardware) en verimli düzeyde kullanması için de, örneğin bilişsel işlevlerini geliştirmesinde, yardımcı olacaktır.

Düşüncelerimiz, diğer bir deyişle kişilere, olaylara ve sistemlere bakışımız duygularımızdan etkilenir. Benzer şekilde duygularımız da düşüncelerimizden etkilenir. Hayatın ilk yıllarında düşüncenin farkında olma ve bilinçli bir şekilde düşünceyi değiştirilebilme becerisi henüz yeterince gelişmemiş olduğu hesaba katılırsa, bu dönemde duyguların daha baskın olduğu öngörülebilir. Korku, endişe, neşe, üzüntü henüz anlamlandırılmamıştır ama çok yoğun düzeyde yaşanmaktadır. Sonuç olarak, bu dönemde baskın duygular kişinin ileriki yaşantısında baskın düşüncelerini şekillendirecektir. Örneğin, bir kişinin iyimser oluşu, insanlara güven duygusu, olayları temel yorumlama şemaları erken çocukluk dönemindeki baskın duygulardan etkilenir.

Her yaş döneminde insanlar duygularını ifade ederler. Bu ifade özellikle erken yaşlarda daha çok dışa vurulurken, kişinin yaşı ilerledikçe çarpıtılmış bir ifade biçimi alabilir. Deneyimler ve öğrenme süreci bebeklikte, örneğin ağlama ve gülümseme gibi temel hoşnutluk ve hoşnutsuzluk ifadelerinin bebeğin çevresindeki kişilerce pekiştirilmesi ya da söndürülmesi aracılığıyla, bebek bir takım duygularından uzaklaşabilir ya da o duyguları daha yoğun yaşayabilir. Aynı zamanda da bu duygu ifade biçimlerinin hangisinin kabûl gördüğünü ya da görmediğini öğrenerek, temel davranış kalıplarını geliştirir. Zamanla da bu kalıplar kemikleşir. Böylelikle erken dönemdeki duygular ve deneyimler, ileriki yaşamda ortaya çıkacak baskın duygu ve düşünceleri şekillendirir. Deneyimler evreni sadece bebeğin çevresindeki insanlarla ilişkileri ile sınırlı değildir. Çevre sıcaklığı, kültürel kabûllenmeler ve beklentiler, tıbbi hastalıklar, beslenmenin düzeyi ve içeriği vb. etkenler de deneyimleri şekillendirir. Aynı zamanda deneyimler, beyindeki biyolojik mekanizmaların aktifleşmesini ya da baskılanmasını da etkileyebilir. Bu etki genlerin aktifleşmesini ya da baskılanmasını da içerebilir. Böylelikle genetik yatkınlıkların hayata geçmesini çevre şekillendirmiş olur. Bu yüzden sonuçta oluşan durumun sebebi de çoğu zaman gen ve çevre etkileşimi olur. Duygu, düşünce ve davranışlar da pek çok faktörün karmaşık etkileşiminin sonuçlarıdır ve her yaşa, kültüre göre farklı anlamlar kazanabilir ve farklı ifade biçimleri alabilirler. Sonuç olarak, ruh sağlığı alanının temel elemanları olan duygu, düşünce ve davranışların sağlıklı olup olmadığının tespiti ve gerekli olduğunda tedavisi ve önlenmesi de tüm bu sayılan faktörlerin hesaba katılması ile mümkün olabilir.


Dr. Koray Karabekiroğlu


En iyi 1024x768 çözünürlükte görüntülenir... Türkçe Anasayfa English Home Page
Bu sitede yer alan yazıların her türlü yayın hakkı Dr. Koray Karabekiroğlu'na ait olup; kendisinden Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre yazılı izin alınmadan söz konusu yazıların herhangi bir bölümü veya tamamı iktibas edilemez veya herhangi bir usul ile çoğaltılamaz. Kaynak göstermek ve bilimsel kurallara riayet edilmek kaydı ile alıntı yapılması mümkündür.

Çocuk ve Hayat üzerine her şey için tıklayın

Web sitesi: Koray Karabekiroglu