Türkçe English

Ölüm durumuyla karşılaşan çocuğa nasıl yaklaşalım?

Farklı gelişimsel dönemdeki çocukların ölümün anlamına ilişkin kavramsal anlayışları farklıdır. Yasın görünümü ve sonuçları, çocuğun ölüm anında ölümle ilgili kavramların gelişimine bağlıdır. Bebekler ve okula gitme yaşı gelmiş çocuklar arasında ölüm kavramını anlamaları bakımından büyük farklılıklar vardır.

2-2,5 yaşındaki çocukların ölümle ilgili fikirleri çok belirsizdir. Buna karşılık iki yaşından küçük bebekler ise ölümle ilgili herhangi bir kavramı anlayamazlar. 5-6 yaşından küçük çocuklar için ölüm gündelik hayatta var olan birinin artık orada olmaması kadar basit bir anlama gelmektedir. 6-10 yaş arasındaki dönemde yer alan çocuklar zamanla ölümün geri dönülmez oluşu ve tüm yaşam işlevlerinin durduğunu anlamaya başlarlar. Çocukların “ölünce ölünür” ifadesi buna örnek olarak gösterilebilir. Yedi yaş civarında ölümün engellenemez ve evrensel bir olgu olduğu artık kavranmaya başlanır. Ancak bunun kendileri için de geçerli olabileceğini düşünmeye karşı hala direnç gösterirler. Ölümün nedenlerine ilişkin düşünceleri somut düzeydedir. Ölümün hem kazalar ve şiddet gibi dışsal nedenlerden kaynaklandığını hem de hastalık ya da yaşlılık gibi içsel süreçlerin bir sonucu olduğunu anlayabilirler. Sihirli öğeler hala düşüncenin parçası olmaya devam eder. Ölülerin yaşayanları gördüğünü ya da işittiğini var sayarlar ve bunun bir sonucu olarak öleni memnun etmek için çabalarlar. 10 yaşından sonra çocuğun ölüm kavramı giderek daha somut hala gelir ve bir kayıp olgusunun uzun vadedeki sonuçlarını daha iyi görebilirler.

Bir yakınını kaybeden ve yas yaşayan ergene yaklaşımda nelere dikkat etmeliyiz?

Sevilen bir insanı kaybetmek yaşanan en zor deneyimlerden biridir. Ancak hayatımızda pek çok kez sevdiğimiz insanların ölümüne tanıklık etmek durumunda kalırız. Ölüm sonrası üzüntü ve benzeri olumsuz duygular yaşamak son derece doğaldır. Bu süreçte belirli aşamalarla belirli duygular yaşanması beklenir.

Ölüm sonrası yas tepkisi şu aşamaları içerir:

1. İnkar:
İnsanlar kötü bir haber aldıklarında ilk tepkileri genellikle inkârdır. Bu tepki bilerek, isteyerek değil, doğal olarak oluşur. “Yok, ölmüş olamaz”, “yanlış bilgidir”, “sanki ölmemiş gibi geliyor” diye bu inkârı yansıtırlar. Yani, bu savunma mekanizması “eğer ben bunu duymazsam, inanmazsam, bu durum yok olabilir" anlamını taşımaktadır. Bu tepki genellikle birkaç saat içinde yerini öfke aşamasına bırakır.


2. Öfke: Öfke çeşitli biçimlerde ve farklı hedeflere yönelik olabilir. Hayatta kalanlar birbirlerine, tedavi ekibine, Tanrıya, kadere, ölüme neden olduğunu varsaydığı bir olaya zaman zaman öfke hissederler.

3. Çöküntü-Depresyon: Zaman içinde ölen kişinin geri gelmediğinin daha net anlaşılması, onun yokluğundan kaynaklanan eksiklikler, hayallerin yitirilmesine bağlı kayıp ve yas, küskünlüğe, yılgınlığa, isteksizliğe, ümitsizliğe yol açabilir. Bu süreç genellikle birkaç ay sürebilir.

4. Alışma-Uyum: Depresyon döneminin sonunda, yavaş yavaş gerçekçi bir kabullenme başlar. Kişi ölen kişiye çeşitli atıflar yükler ve onu kendi hatırasında belirli bir konuma yerleştirir. O kişinin eksikliğine bağlı yoksunluklar yavaş yavaş giderilmeye başlanmıştır. Hayat bir yandan da devam ediyor olduğu gerçeği daha belirgin olarak fark edilmeye başlar.

Yas sürecini şu etkenler doğrudan etkileyebilir:

  • Ölüm şekli. Ani ölümlerde inkar duygusu daha uzun süre yaşanabilir. Öfke duygusu daha yoğun olabilir. Kaygı belirtileri ön plana çıkabilir. Beklenen bir ölüm sürecinde ise kişi henüz ölmeden sanki ölüm gerçekleşmişçesine yas süreci başlayabilir. Bu süreçte tedavi ile uyum bozulabilir. Öfke sağlık personeline yönelebilir. Çaresizlik duyguları ve kafa karışıklığı ön plana geçebilir. Kaza, cinayet, intihar gibi insan faktörünün doğrudan ilişkili olduğu ölümlerde öfke, suçluluk duyguları ön plana çıkabilir.

  • Ölen kişi ile ilişkinin niteliği. Bir kız/erkek arkadaşı, kardeşi, anne/babayı kaybetmek çok daha acı verici olabilir. Bireyin günlük yaşantısı, rutin davranışları doğrudan etkilenir ve ölüm sonrası yaşanan yoksunluklar belirgin olabilir. O kişiye karşı hayattayken hissedilen duygular yas sürecini etkileyebilir. Örneğin, o kişiyi ihmal ettiği duygusu hakimse, suçluluk duyguları belirginleşir. Annesiyle çatışma yaşayan bir kız ergenin annesini kaybetmesi ergenin gelişim sürecini, özdeşimlerini doğrudan etkileyebilir. Ölümden önce annesine karşı yoğun öfke hissederken, ölüm sonrası birden annesi ile özdeşim kurmaya başladığını gözleyebiliriz.

  • Gencin kişilik özellikleri ve stresle başa çıkma becerileri. Ölüm sonrası yaşanan tepkilerde belki de en fazla belirleyici olan etkenlerden birisi kişinin bireysel özellikleridir. Kaygı yaratan durumlara karşı tahammül düzeyi düşük bir ergen bir kayıp yaşadığında bayılma, duygusal çözünme gibi yoğun kaygılı tepkiler ortaya koyabilir. Tüm duygularını dışsallaştırma çabası içindeki obsesif kişiliğe sahip bir ergen ölüm sonrası beklenmedik ölçüde sakin ve duyarsızmış gibi görünebilir. Dürtü kontrol sorunları yaşayan bir ergen ise öfkesini diğer bireylere yöneltme eğilimi gösterebilir.

  • Diğer bireylerden alınan destek. En önemli noktalardan bir diğeri de kayıp sonrasında yalnız olmadığını hissetmektir. Benzer duyguları yaşayan ve paylaşan bir birey ergenin acısını hafifletebilir ve uyumunu kolaylaştırabilir. Ölüm sonrası yaşadığı yoksunlukların telafi edilebileceğini bilmek depresyon tepkisini hafifletir. Arkadaşlar, aile bireyleri, gerekirse profesyonel yardım destekleyici olabilir.

  • Depresyon belirtileri eşlik edebilir. Bazen yas tepkileri depresyon sürecine doğru kayabilir. Örneğin bir türlü yatışmayan suçluluk duyguları, ölüm isteği ve intihar düşünceleri, günlük etkinliklere katılımda belirgin azalma, değersizlik duyguları, bir takıntı şeklinde ölüme, ölüm şekline saplanma ve düşünce içeriğinin önemli bir bölümünü kaybedilen kişiyle ilgili düşüncelerin oluşturması, vb. belirtiler major depresif bozukluğun da sürece eklendiğini düşündürebilir. Bu durumda da uygun bir depresyon tedavisi uygulanmadıkça yas süreci uzayabilir ve daha da karmaşık hâle gelebilir.

    Nelere dikkat edelim?:

  • Açık ve dürüst iletişim

  • Yaşa uygun açıklamalar yapın

  • Soyut açıklamalardan uzak durun

  • Yalan ya da yanıltıcı açıklamalar yapmayın (ör, “seyahate gitti” gibi)

  • Sorularına ve bu konuda konuşmasına izin verin

  • Fotoğraf albümlerine bakın

  • Çocukların mezarı ziyaret etmeleri sağlayın

  • Çocuğun cenaze törenine katılmasına izin verin

  • Kendi duygularınızı saklamayın

  • Gereksiz ayrılıkları önleyin

  • Çocuklarla ana babalarına veya kendilerine bir şey olacağına ilişkin kaygıları ve suçluluk duyguları hakkında konuşun



    Türk Psikologlar Derneğinin "Çocuklarda Yas: Anne Baba El Kitabı" Notlar:

    ÇOCUKLARA ÖLÜM NASIL ANLATMALIDIR?

  • Çocuğa ölümü dolaylı yoldan anlatmaya çalışmamalı, mümkün olduğunca gerçekçi açıklamalar yapmaya çalışılmalıdır.

  • Ölümün yaşamın sonu olduğu, ölen kişinin artık gelmeyeceği basit bir dille anlatılmalıdır.

  • Ölen kişinin artık hiç bizimle olmayacağını, vücut fonksiyonlarının artık olmadığını yaşına uygun bir dille ifade edilmelidir.

  • Çocuklara yanıtlar somut ve doğrudan verilmelidir. Böylece akıl karışıklığının ve gerçekçi olmayan hayallerin önüne geçilebilir.

  • Yetişkinler çocukların gerçeği kabullenemeyeceğini sanırlar, oysa çocuklar olayları gerçekçi bir biçimde kabullenme yeteneğine sahiptir.

    ÖLÜMÜ AÇIKLARKEN NASIL BİR DİL KULLANMAK GEREKİR?

  • Ölüm gerçeğiyle ilk kez karşılaşacak olan çocuk açısından, durumu anlatacak kişinin davranışı çok önemlidir. Anlatan kişi sakin olduğu zaman, çocuk bunun sakin karşılanması gerektiğini anlar ve onu model olarak kabul eder. Dolayısıyla anlatış tarzının önemli olduğunu bilmek ve bunu uygulayabilmek çocuğun ölümü sükûnetle karşılamasına yardımcı olur. Yani söyleme tarzınız söyleyecekleriniz kadar önemlidir.

  • Çocukla ölümü konuşmak, konuşmaktan çok dinlemeyi içerir.

  • Bir konu hakkında aşırı susmak ve soruları geçiştirmek, merakı ve dolayısıyla kaygıyı arttırır. Hele konu ölüm olunca en hassas alan kaygıdır. Amaç, çocuğu aşırı ayrıntıya girmeden aydınlatırken kaygı uyandırmaktan kaçınmak olmalıdır.

    ÇOK KÜÇÜK ÇOCUKLARDA ANNE VE BABA KAYBININ ARKASINDAN BÜYÜK OLASILIKLA GELİŞEN DÜŞÜNCE NEDİR?

  • Bir yakınını kaybeden çocuğun hayatındaki en önemli değişiklik, ölen kişinin artık olmamasının yanında çocuğun hayata dair güvenlik endişesi duygusudur. Çocuk anne babasının her zaman yanında olacağına dair inancını yitirmiş ve bir gün kendisinin de öleceği gibi yepyeni bir düşünceyle tanışmıştır. “Siz de mi öleceksiniz, ben de mi öleceğim ?” bu dönemde çocukların sıklıkla sordukları sorulardır. Bu sorulara “ bir gün hepimiz öleceğiz ancak senin ve bizim için önümüzde uzun bir yaşam var, şimdi, burada, birlikte ve güvendeyiz” düşüncesine yardımcı olacak, açık ve güven verecek yanıtlar verilmesi önemlidir.

  • Çocuğun her sorusunun sizin ölüp ölmeyeceğinize ve kendisine ne olacağına dair bir soruyu içerdiği unutulmamalıdır. Ölüm bir ayrılık olarak algılandığından, çocuk bu ayrılık sırasında kimin tarafından bakılacağı konusunda kaygılanır. O nedenle şayet bakımı veren kişiye çocuktan ölüme dair bir soru gelecek olursa, bu sorunun yanıtı ‘senin bana ihtiyacın olduğu sürece ben hep yaşayacağım’ olmalıdır. Sorunun devamı gelirse, ‘ben ölsem bile sana bakacak bir sürü akrabamız var: amcan var, halan var, teyzen var…’ gibi yanıtlar verilebilir.

    ÇOCUĞA NASIL DESTEK OLUNMALIDIR?

  • Çocuklar bu dönemde kendini yalnız hissederler, destek olabilecek birine ihtiyaç duyarlar. Ancak hayatın ileriki dönemlerinde bu duyguyu tekrar tekrar yaşayabilirler. Çocukların ilerleyen dönemlerde sağlıklı gelişebilmeleri için bu dönemi uygun anlatmaları gerekir.

  • Çocuk duygusal desteğin yanı sıra fiziksel olarak da bir yakınlığa ihtiyaç duyar, çocuğa sarılmak, elini tutmak ve yanında olmak çok önemlidir.

  • Bir yakınını kaybeden çocuk öfke, saldırganlık, bebeksi tavırlar vb. gösterebilir. Bu durumun geçici bir durum olduğu bilinmeli, çocuğa karşı anlayışlı ve sabırlı davranılmalıdır. Çocuğun yaşadığı üzüntüyü oyun oynama, resim yapma, spor gibi etkinliklerle dışa vurmasına olanak sağlanmalıdır.

    ÇOCUĞUN DUYGUSAL TEPKİLERİNDE NASIL TUTUM SERGİLENMELİDİR?

  • Duygularını ifade etmek isterlerse bunu destekleyen bir ortam sağlanmalıdır. Çocuk ebeveynin ölümünün ardından konuşmak istemezse zorlanmamalı, ancak öfke, suçluluk, üzüntü gibi duygularını ifade edebileceklerini de bilmelidir.

  • Çocuk bazı düşünce hataları konusunda rahatlatılmaya gereksinim duyabilir. Çocuğa ölümün kimsenin suçu olmadığı mesajı iletilerek onun kontrolünde olan ve olmayan durumların ayrımı yapılmalıdır. İfade etmese de “babam, kötü bir şey yaptığım için öldü”, “ben yaramazlık yaptığım için öldü” gibi sebeplerle yaşadığını anlamlandırmaya çalışabilir.

    ÖLÜMÜ ANLATIRKEN DİNİ KAVRAMLAR NE DÜZEYDE KULLANILMALIDIR?

  • Her ailenin yaşam tarzı ve inançları farklıdır. Herkesi yaşadığı olumsuz olaylardan sonra rahatlatan yollar da farklıdır. Sizin inançlarınız ne ise çocuğunuza ölümü o yolla anlatabilirsiniz. Çocuğa “öldükten sonra tam olarak ne olduğunu bilmiyorum çünkü hiç kimse ölüp geri gelmemiştir. Ancak bizim inancımıza göre ben şuna inanıyorum….” Diye açıklamada bulunabilirsiniz. - Çocuklar ölümle çok erken yaşlarda ilgilenmeye başlarlar. Zaten çocuklar kendi mantık dünyaları çerçevesinde, iyilerin cennete gitmesi kadar, kötü insanların da cehenneme gitmesi gerektiğini bilirler ve düşünürler. Öldükten sonra iyilerin cennete gideceğini öğrenmek, dolayısıyla ölen anne-babasının cennete gittiğini söylemek onlar için çoğu zaman yatıştırıcı olabilir...

  • Ancak, dini kavramlar (Allah, cennet, gibi) çocuğun günlük hayatının bir parçası değilse onların aklını daha da karıştırabilir. Altı yaşından önce çocuklar dini kavramları anlamakta zorlanırlar. Özellikle Allah’ın ölen kişiyi çok sevdiği için yanına aldığı söylenmemelidir. Böyle bir açıklama çocuğun tüm sevilenlerin ölebileceğini düşünmesine ve kaygı yaşamasına sebep olabilmektedir.

    ÖLÜMÜ ANLATIRKEN HANGİ BENZETMELERDEN KAÇINMAK GEREKİR?

  • Ölümü uykuya benzeterek anlatmak, özellikle küçük çocuklarda uykuda kendisinin de ölebileceği fikrinin gelişmesine ve bunun sonucunda uyku problemleri yaşamasına neden olabilir. Anne-babasının da uyuması halinde huzursuz olabilirler.

  • Ölümü uzun yolculuğa benzetmek, hasta olduğu için ya da yaşlı olduğu için açıklamalar yapmak, çocuğun yolculuklardan, hastalıklardan ve yaşlanmaktan korkmasına neden olabilir.

  • 'Baban veya annen seni şu an yukarıdan izliyor, seni görüyor' denilerek zaten ayrılması zor olan süreçte babanın hala canlıymış gibi, çocukları tepeden izliyormuş gibi gösterilmesi çocuklarda ayrı bir tedirginliğe yol açabilmektedir.

    ÖLÜM HABERİNİ ÇOCUĞA KİM VERMELİDİR?

  • Ölüm haberini çocuğa sevdiği, güvendiği ve kendisine en yakın hissettiği kişi vermelidir. Ebeveynden birinin ölümü halinde; bu kişinin diğer ebeveyn olması en uygun olanıdır.

  • Çocuklar için en iyi olan şey, olayı anne babalarından duymasıdır. Eğer başkalarından tesadüfen ve gecikmeli olarak öğrenirlerse anne babalarına güvenleri sarsılabilmektedir.

  • Eğer yetişkin gerçeğin sadece bir kısmını söyleyebilmişse, fazla vakit kaybetmeden bunu tamamlaması gerekir. “Dün sana her şeyi anlatamamıştım. Çünkü olay o kadar yeni ve şaşırtıcıydı ki anlatmakta zorlanmıştım. Şimdi bildiğim her şeyi sana söyleyeceğim” denilmelidir.

    ÖLÜM OLAYI ARDINDAN BİRKAÇ GÜN BOYUNCA NELER OLACAĞINI ANLATMAK FAYDALI MIDIR?

  • Ölüm olayının ardından birkaç gün boyunca neler olacağıve yaşanacağı çocuğa anlatılmalıdır. Cenazeyle ilgili işlemler, tören, defin işlemleri hakkında ailenin benimsediği görüş, kültürel değer ve inançlar doğrultusunda bilgi verilmelidir. Nerede olacağınız, nereye gideceğiniz, evde bulunacak kişiler ve gelecek ziyaretçiler hakkında çocuğu bilgilendirmek faydalıdır.

  • Yaşantısının yeniden düzene gireceği konusunda çocuğa güven verilmelidir. Birkaç gün içinde okula dönerek, arkadaşlarını göreceği hatırlatılmalıdır. Ailenin sevdiği insan olmadan olağan yaşantısına devam edeceği anlatılmalıdır. Acılı dönemlerde sergilenen olumlu bakış açısı çocuğun yas sürecinden iyileşerek çıkmasını sağlayacaktır.

    ÇOCUKLARIN EVDEN UZAKLAŞTIRILMASI DOĞRU MUDUR?

  • Ölüm olayı olduğunda genellikle çocuklar evden uzaklaştırılmaya çalışılır, bu sağlıklı bir yaklaşım değildir. Ölümden hemen sonra çocukların büyükanne-babalara ya da yakın arkadaşlara gönderilmesi, zaten ayrılığa karşı hassaslaşmış olan çocuğu daha da tedirgin eder. Uzağa gönderilmektense yas tutan anne-babalarıyla kalmaları daha iyidir, aksi takdirde sağ kalan ebeveynin de yok olacağına ilişkin korku duyabilirler.

  • Eğer ebeveyn yası çok derinden yaşıyorsa ve çocuklarıyla ilgilenemiyorsa, çocuklara bakmak için akraba ya da arkadaşların eve gelerek yardımcı olması daha uygundur. Ancak yoğun yasın yaşandığı, evde feryatların, isyanların olduğu bir durumda çocuk ilk günlerde bir yakının evinde tutulabilir; bu yer evden çok uzakta olmamalıdır.

    ÇOCUKLARIN CENAZE MERASİMLERİNE GÖTÜRLÜMESİ DOĞRU MUDUR?

  • Çocukların cenaze törenlerine katılıp katılmayacakları ebeveynlerin endişelendikleri ve kararsız kaldıkları bir sorundur. Aslında Çocukların cenaze merasimine katılıp katılmamalarına karar verme birtakım şartlara bağlıdır. Bunlardan en önemlisi çocuğun bireysel yapısıdır. Bu durumda çocuğun duygusal hazır bulunuşu son derece önemlidir. Örneğin bazı çocuklar ölen kişiyi tabutta görebilme cesaretini gösterebilirken, bazı çocuklar bu durumdan son derece korkabilirler. Burada aile bireylerine düşen görev, çocuğun bu tecrübeyi yaşamasından sonraki durumudur. Bu durum gerçekten çocuk için iyi mi olacak, yoksa gelecek sorunlara bir kaynak mı teşkil edecektir? Biraz da buna karar verecek olan aile bireyleridir.

  • Bir çocuğun cenaze törenine katılımı 7 yaşından itibaren olmak kaydıyla kendi isteği doğrultusunda olabilir. Cenaze törenleri ve anma toplantıları ölüm olayını kabullenmemizi sağlar. Törene katılım, ölümü algılama, ölüm duygusunu paylaşarak hafifletme açısından onaylanabilir. Yine kural bozulmamalı ve çocuğa törende görebilecekleri konusunda somut içerikli bir ön bilgi verilmelidir. Cenazede ağlayanlar ve hüzünlerini belirtenler olacağı anlatılmalıdır.

  • Çocuğunuza törende yaşanılacaklar hakkında ayrıntılı bilgi verdikten sonra, katılıp, katılmayacağını sorun. Ancak çocuk bilgi verilmesine rağmen korkuyorsa ve törene katılmak istemiyorsa zorlamamak gerekir. Eğer çocuk cenaze törenine katılacak ise ona destek olabilecek, neler olduğunu anlatabilecek gerektiğinde onu ortamdan uzaklaştırabilecek güvenilir bir yetişkin eşlik etmelidir.

  • Aşırılıkların (dövünme, çığlık atma, mitingler) olduğu cenaze merasimlerine çocukların katılmaması uygun olacaktır.

    ÇOCUKLARA ÖLEN YAKINININ YÜZÜNÜN GÖSTERİLMESİ VEYA DEFİN İŞLEMLERİ SIRASINDA MEZARLIKTA BULUNMASI KABULU KOLAYLAŞTIRIR MI?

  • Bu tür yaklaşımlar kabulü kolaylaştırsa bile çocuk için travmatik ve zedeleyicidir, kalıcı korkulara neden olabilir. Çocuğun ölenin mutlu imgesiyle yaşaması daha doğrudur.Çocuklara ölenin yüzü kesinlikle gösterilmemeli ve çocuklar mezarlıkta defin işlemlerinde yer almamalıdır.

  • Yas süreci bitiminde ve bayram önceleri geleneksel olarak mezar ziyareti yapılması ölümün kabulü kolaylaştırır.

    EVDEKİ HATIRLATICILARIN UZAKLAŞTIRILMASI ŞART MIDIR?

  • Hatırlama vefa borcudur. Bu ihtiyaç önce kulağa tuhaf gelse de yas sürecinden sonra kaybımızı hatırlamak son derece sağlıklıdır. İşleri karmaşık hale getiren üzerinden çok uzun zaman geçse de aynı acıyla kaybı hatırlamak veya hiç hatırlamamaktır. Bu nedenle, kaybedilen ebeveyne dair fotoğraflar, eşyalar, anılar hemen ortadan kaldırılmaya çalışılmamalıdır. Ailenin kaybedilen kişiyi hatırlayabileceği bir anı köşesi, anma günü, fotoğraflar, hatıralar hep olmalıdır.

  • Ölen kişinin giysilerinin ihtiyaç sahiplerine verilmesi geleneklerimizde yer almaktadır.

  • Evdeki alışılmış düzenin korunmasına özen gösterilmelidir. Evdeki kurallar, uyku ve yemek saatleri gibi düzen aynı kalmalıdır. Başka yere taşınma, başka bir okula gitme gibi önemli değişiklikler çok zorunlu olmadıkça ertelenmelidir.

    OKULDA ÇOCUK İÇİN NELER YAPILMALIDIR?

  • Okulda ya da yuvadaki çocukları da olup bitenlerden haberdar etmek ve ölümle ilgili olarak bilgilendirmek gerekmektedir. Diğer çocuklara bilgi verirken de mümkün olduğunca somut ve basit açıklamalar yapılmalı, sorular sormalarına izin verilmeli ve ölümden ne anladıklarına dikkat edilmelidir. Yakın birini kaybetmiş çocuğun birlikte olduğu diğer çocuklar durumu ne kadar iyi kavrarlarsa, daha sonra birlikte oyunlar oynarlarken ölümü yanlış kavramsallaştırmaları, korkutucu ve rahatsız edici hayallerin üretimi de o ölçüde engellenmiş olur.

  • Sınıftaki diğer öğrencileri durumla ilgili bilgilendirerek çocukların arkadaşlarına daha özenli ve anlayışlı davranmalarını sağlayabilir. Öğretmen sınıftaki diğer öğrencilerle birlikte çocuğa destek olarak hayatta onu seven birilerinin olduğunu, yalnız olmadığını hissettirebilir.

  • Eğer çocuklar cenaze törenine katılmışlarsa, bu törenler bir süre yaptıkları resimlerin ve oyunların başlıca konusu haline gelebilir. Aynı zamanda olaydan sonra uzunca bir süre bu konuda konuşma ihtiyacı hissedebilirler. Bunların hepsinin çocuğun durumu kavraması için gerekli olan süreçler olduğunu akıldan çıkartmamak gereklidir.

    ANNE-BABALAR NE ZAMAN ENDİŞE DUYMALIDIR?

  • Ebeveynler gerekli durumlarda uzman desteği almaktan kaçınmamalıdırlar. Yas sürecinde çocukların yardıma gereksinim duyduklarını gösteren bazı uyarıcı işaretler şunlardır:

  • Kendilerinin ya da ebeveynlerinin başına kötü şeyler geleceğine ilişkin korku nedeniyle okula gitmeyi reddetme,

  • Günlük etkinlik ve olağan düzeni engelleyecek ölçüde yoğun olarak yaşanan korku ve endişelerin gözlemlenmesi; ev, okul ve toplumsal ortamlarda benzer davranışların sergilenmesi,

  • Depresyon genellikle sevilen kişinin ölümü, boşanma gibi önemli kayıpların ardından görülür. İçe kapanma, dikkat eksikliği, isteksizlik, uyku ve beslenme bozuklukları, üzüntü, sıklıkla ağlama gibi belirtilerin 2 hafta boyunca yaklaşık her gün sergilenmesi,

  • Sürekli olarak ölen kişiyi taklit etmesi ve ölen kişinin yanına gitmek isteğini çok sık vurgulaması,

  • Okul başarısında ani düşüş olması ve okula devam etmeyi reddetmesi

    İLERİ Kİ DÖNEMLERDE NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?

  • Bir ebeveynini kaybetmiş çocuğun sevgi ve güven ihtiyacını karşılarken yine de bazı sınırlara dikkat etmek gerekir. Çocuk çok büyük acılar yaşamış olabilir; buna rağmen iyi ve doğru ahlaki normlar verme, iyi insani özellikleri kazandırma kaygısıyla büyütülmeli, disiplin konusu ileri bir tarihe ertelenmemelidir. İyi-kötü, doğru-yanlış kavramları çocuğun zihninde nasıl yerleşirse öyle devam eder. Bu nedenle çocuk bir yandan sevgi ve şefkatle doyurulurken, diğer yandan da iyi bir insanın taşıması gereken özellikler hafızasına nakşedilmelidir.

  • Ailede yaşanan ölüm olaylarında toplumda en sık görülen konulardan birinin evin büyük erkek çocuğuna hemen baba rolünün yüklenmesidir veya en büyük kızın annenin sorumluluklarını almasıdır. Onları birden çocukluktan alıp neredeyse ebeveyn rolü yüklemek, çocukluklarını yaşamalarına müsaade etmemek ileride de duygusal sorunlarla sarmalanmış güçlüklere yol açabilmektedir. Geride kalan ebeveyn yine o evin büyüğü olarak evi yönetmeli, hiçbir zaman çocuğa yetişkin rolü yüklenmemelidir.

  • Ölüm olayı sonrasında aile, genellikle büyüklerinin yanına taşınmakta, iç içe veya yakın yaşanmaktadırlar. Çocuğa aile büyükleri tarafından farklı tutumların sergilenmesi, acımayla karışık aşırı koruyuculuk ve kollamanın ön plana çıkması ve sorumlulukların göz ardı edilmesi çocuğu idare etmeyi zorlaştırmaktadır. Bu nedenle çocukla ilişkide olan büyüklerin tutum farklılıklarının giderilmesi önemlidir.

    TEK BAŞINA EBEVEYNLİK SORUNLARI NASIL AŞILABİLİR?

  • Bir çocuğa hem annelik hem de babalık yapmak, hayatın yükünü tek başına sırtlamak zordur. Anne ya da baba bu sorunların ağırlığı altında geleceğe dönük kaygılar taşıyıp kendisini gergin ve mutsuz hissedebilir. Kaygılı ve gergin olan bir kişi ise çocuğuyla sağlıklı bir duygusal alışveriş kuramaz. Çocuk bunu fark eder ve artık sevilmediğini düşünüp kendini güvensizlik içinde hisseder. Burada yine kaliteli beraberlik ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Hayatın yükü ne kadar ağır olursa olsun çocukla ilgilenirken bütün sorunları rafa kaldırmak, çocukla sadece ve sadece onu düşünerek birlikte olmak gerekir. Nitelikli ve sürekli bir duygu alışverişi çocuğun bu dönemi atlamasına yardımcı olacaktır.

  • Bilindiği gibi erkek çocuklar için baba, kız çocuklar için anne önemli bir rol modeldir. Rol modelini kaybeden çocuk, onun yerine koyacağı birine; erkekse dayı ya da amca, kızsa teyze ya da hala gibi model olabilecek bir yakının varlığına ihtiyaç duyabilir.

  • Zorlandığınızda akrabalar, yakınlar ve arkadaşlarınızdan yardım istemekten çekinmeyiniz. Dostluklar sizin kendi başınıza kalmanızın önüne geçecektir.


    Kitap önerisi: "Yas Danışmanlığı"- Özgür Erdur-Baker ve İdil Aksöz-Efe (Anı Yayıncılık)




    "Yas Danışmanlığı"- Özgür Erdur-Baker ve İdil Aksöz-Efe (Anı Yayıncılık)- Bazı Notlar

  • Yas, sadece ölümden sonra değil, her türlü kayıptan (ör, göç, ekonomik kayıp, terk edilme, vb.) sonra da yaşanabilir.

  • Grief, bereavement, mourning "yas süreci", "kayıp", "yas tutma" şeklinde Türkçe'ye çevrilebilir.

  • Kayıp yaşayan kişiye söylenen bazı sözler psikolojik durumu daha olumsuz etkileyebilir. Örneğin, şunları söylemeyin:
    "Üzülme",
    "Yenisini bulursun",
    "Zamanla geçer",
    "Güçlü olmalısın",
    "Bir şeylerle meşgul ol"...

  • Manevi ve kültürel etmenler (hayatı ve ölümü sağlıklı şekilde anlamlandırmak) yas sürecinde olumlu etkilere sahip olabilir.

  • Ritüeller (cenaze töreni, teaziye ziyaretleri, mevlit, vb.) abartıya kaçmadıkça olumlu etkilere sahiptir.

  • "Karmaşık" ya da "Patolojik" yas denen durumlar söz konusudur. Örneğin, duygu ifadesinden ya da konuşmaktan aşırı kaçınma, bir yılı aşan yas tutma süreçleri, bedensel belirtilerin çok ön plana çıktığı maskelenmiş yas süreçleri vb. bunlara örnek verilebilir.

  • Worden'in Görevler Modeli: Yas sürecinde belirli görevler tanımlanmıştır.
    1. Görev: Kaybın gerçekliğini kabul etmek.
    2. Görev: Yas ile oluşan acı üzerinde çalışmak.
    3. Görev: Ölen kişinin artık bulunmadığı bir çevreye uyum sağlamak.
    4. Görev: Ölen kişi ile olan duygusal ilişkileri yeniden düzenlemek ve yaşama devam etmek.

  • Başka teorik modeller daha vardır. Örneğin, Rando'nun Süreçler Yaklaşımı; İkili Süreç Modeli; İki-Boyutlu Yas Kuramı...

  • Zihinsel yetersizliği olan bireyler çoğu zaman bu yas süreci dışına itilmektedir. Aslında onların da benzer duygular ve kayıp tepkileri verebileceği ve desteğe ihtiyaç duyabileceği unutulmamamlıdır.

  • Yas Danışmanlığında temel ilkeler:
    1. Danışanın yası yaşamasına yardımcı olmak.
    2.Danışanın duygularını tanımasına ve bunları deneyimlemesine yardımcı olmak.
    3. Kayıpla ilgili kişiye en çok sorun yaratan duyguları adlandırmak.
    4. Kaybedilen kişi olmadan yaşama devam etmeyi desteklemek.
    5. Kaybın anlamını bulmaya yardımcı olmak.
    6. Bireyin duygusal yer değiştirme yapmasını kolaylaştırmak.
    7. Yas tutmak için zaman vermek.
    8. "Normal" davranışları yorumlamak.
    9. Bireyin farklılıklarını gözetmek.
    10. Savunma ve baş etme yöntemlerini incelemek.
    11.Patolojiyi ayırt ederek, yönlendirme yapmak.


    Dr. Koray Karabekiroğlu



    Bu sayfayı yazdırmak için burayı tıklayın


  • En iyi 1024x768 çözünürlükte görüntülenir... Türkçe Anasayfa
    Bu sitede yer alan yazıların her türlü yayın hakkı Dr. Koray Karabekiroğlu'na ait olup; kendisinden Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre yazılı izin alınmadan söz konusu yazıların herhangi bir bölümü veya tamamı iktibas edilemez veya herhangi bir usul ile çoğaltılamaz. Kaynak göstermek ve bilimsel kurallara riayet edilmek kaydı ile alıntı yapılması mümkündür.

    Çocuk ve Hayat üzerine her şey için tıklayın

    Web sitesi: Koray Karabekiroglu