Türkçe English

Ergenlerde travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) hakkında neler söylenebilir?

Kendisinin ya da bir başkasının fiziksel bütünlüğüne bir tehdit yaşamak ya da tanık olmak (araba kazası, deprem, fiziksel istismar, intihara tanıklık, vs.) “travma” olarak adlandırılır. Travmatik olayların psikolojik etkileri ilk olarak savaş ortamlarında yaşanan yüksek düzeyde endişe ve uyum sorunlarının gözlenmesi ile fark edilmeye başlandı. Çocukların verdiği tepkiler erişkinlerden daha farklı olabildiğinden uzun yıllar çocuklarda da travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gelişebileceği göz ardı edildi. Ancak son yıllarda, çocuklarda da TSSB olabileceği genel bir kabul gördü.

Travma, TSSB belirtilerinin yanı sıra suçluluk, saldırganlık, kaygı ve depresyon gibi sonuçları da tetikleyebilir. TSSB, tanım olarak, 4 temel unsurdan oluşur:

1) ölüm, yaralanma, fiziksel zarar riski taşıyan bir durumla doğrudan karşılaşma, ya da tanık olma ve bunun yarattığı korku, çaresizlik duyguları;

2) olayı devamlı yaşama (yaşantılama); yani olay tekrar tekrar oluyormuş gibi hissetme, rüyalarda görme, travmayı çağrıştıran durumlarda fizyolojik tepkiler verme;

3) eşlik eden uyarılardan kaçınma, yani eşlik eden duygulardan, düşüncelerden, hatırlatan ortamlardan, insanlardan uzak durma; duygulanımda kısıtlılık ve gelecekle ilgili karamsarlık gibi tepkiler;

4) aşırı uyarılmışlık hali, örneğin uykuya dalma zorlukları, öfke patlamaları, aşırı irkilmeler gibi.

Travma sonrası stres bozukluğunda şu belirtiler görülebilir:

Küçük çocuklarda; “regresyon”, yani yaşından küçük davranmaya başlama, yeni kazanılmış becerilerin kaybı (ör, tuvalet eğitimi, konuşma becerilerinin azalması) ve fiziksel yakınmalar sık görülür.

Okul çağında;

  • travmatik olay yaşayan çocuklarda uyku ve yeme düzeylerinde artma ya da azalmalar,

  • aşırı bağımlılık (anneye, öğretmene vs.),

  • fiziksel yakınmalar (karın ağrısı, baş ağrısı, kusmalar),

  • korkular,

  • yaşıtlarıyla ilişkilerinde davranım bozulmaları,

  • dikkat süresinin azalması,

  • içe kapanma gibi değişiklikler gözlenebilir.

  • Olayı tekrar tekrar anlatma,

  • olayı hatırlatan durumlar, nesnelere karşı aşırı korku tepkileri verme,

  • konuşmanın azalması da sık görülebilmektedir.

    Ergenlik çağında;

  • özellikle bedene gelen bir tehdit ya da açık bir saldırı, “beden” ilgilerinin oldukça önemli olduğu bir dönem olduğundan belirgin bir kaygı oluşturabilir ve özgüven sorunlarını tetikleyebilir.

  • Bazı gençler ise erken olgunlaşma, bağımsızlaşma tepkileri geliştirebilirken,

  • bazı gençlerde bağımlılık ve yaşından küçük davranışlar belirginleşebilir.

    Tüm bu psikolojik/psikiyatrik tepkilerin oluşumunda en belirgin belirleyici anne-baba ve çevrelerinin tepkileridir. En sık olarak anne-babalarına paralel tepkiler gösterdikleri görülmüştür. Ancak bu oluşumda, anne-babalarına benzer biyolojik/genetik özellikler taşımalarının etkilerini de dikkate almak gerekir. Travmanın niteliği, şiddeti; anne-babanın olaya/duruma verdiği tepki, duygu ve anlamlar, toplumun olayla ilgili temel değer yargıları, çocuğun kişilik yapısı, gelişim düzeyi, içinde bulunduğu ortam, travmanın çocuğun hayatında yarattığı değişiklikler, travmanın tekrarlanma olasılığı, beklentiler ve çocuğun yaşı gibi faktörler bir travma sonrası TSSB oluşup oluşmamasını etkilemektedir. Tehdidin doğrudan kendi yaşamına yönelmiş olması, yaralanma veya ölümle sonuçlanan bir olay olması, yardım taleplerinin karşılanmamış olması gibi travmanın kendisine ait faktörler de TSSB gelişimi açısından en belirgin risk faktörleri arasında belirtilmektedirler.

    Travmanın yarattığı en temel duygular “korku” ve “çaresizliktir”. TSSB belirtilerinin bu duygularla baş etmek için kullanılan savunma mekanizmaları olduğu belirtilir. En sık kullanılan savunmalar “inkar”, “çözünme”, “yansıtma” ve “saldırganla özdeşim kurma” olur. Çaresizlik duyguları, kimi zaman güçlü bir kişinin yanında olma, onun yerinde hissetme ile çözümlenmeye çalışılır. Bu durum yaşanan travmaların kuşaktan kuşağa aktarılması, yani travmatize eden kişinin kendisinin de daha önce travmaya maruz kalmış olması olasılığının yüksek olmasını açıklamaktadır.

    TSSB’nin biyolojik oluşum mekanizması çeşitli kuramlarla açıklanabilir. Beyin tüm yaşam boyunca deneyimlere karşı duyarlı, esnek ve değişken bir organdır. Travma sonrası stres bozukluğunda da aşırı bir uyarılmışlık durumu söz konusudur. Travmanın yarattığı yüksek düzeyde uyarılma ve yine ağır stres durumlarında görülen yüksek steroid ve enkefalin düzeyleri merkezi sinir sisteminde yıkıcı etkilere yol açabilir. Sinir hücreleri arasındaki bağlantılar yıkılabilir, çeşitli hücrelerde programlanmış hücre ölümü/intiharı artabilir, anormal sinir ağı bağlantıları oluşumu görülebilir. Erken yaşlarda gelişen güvenli bağlanmanın bu tür yoğun stres durumlarına karşı koruyucu bir etkisi vardır.

    Travma sonrası stres bozukluğüunun tedavisinde öncelikle dikkat edilmesi gereken, travma yapıcı etkenlerin durdurulmasıdır. Öte yandan, travmaya çocuğun ebeveynlerinin ve çevresinin verdiği tepkiler de kritik öneme sahiptir. Ebeveynlerin olumsuz tutumu ya da duyguları, toplumun atıfları bazen travmanın kendisinden daha fazla travmatize edici olabilmektedir. Suçluluk duyguları, güvensizlik hisleri mutlaka ortadan kaldırılmaya çalışılmalıdır. Bu noktada “inandırıcı olmayan güvenceler” vermek değil, gerçekçi güven önlemlerinin alınması, olayla ilişkili gerçekçi olmayan algı, inanç ve beklentilerin konuşulabilmesi ve yerine doğru, yapıcı düşünce ve duyguların temin edilmesi amaçlanabilir. Bu yüzden, yeniden travmatize edici olmadan, onarıcı yaklaşımların sunulması çoğu zaman profesyonel desteği gerekli kılmaktadır. Ebeveynler de çoğu zaman hazırlıksız yakalandıkları bu durumda kendileri de travma sonrası stres bozukluğu belirtileri yaşayabilmekte, bu sebeple çocuklarındaki sıkıntıları pekiştirebilmekte, gerekli olan güven ortamının oluşmasını engelleyebilmektedirler. Kimi zaman ebeveynler de bire bir destek almak durumunda kalabilirler. Değerlendirme ve tedavide çocuğun bireysel özellikleri, travma öncesi psikolojik sorunlar, kişilik yapıları, bilişsel gelişim düzeyleri de mutlaka dikkate alınmalı ve gerektiğinde ilaç ve davranış tedavileri ve/veya uzun süreli psikoterapiler uygulanmalıdır.


    Dr. Koray Karabekiroğlu


  • En iyi 1024x768 çözünürlükte görüntülenir... Türkçe Anasayfa English Home Page
    Bu sitede yer alan yazıların her türlü yayın hakkı Dr. Koray Karabekiroğlu'na ait olup; kendisinden Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre yazılı izin alınmadan söz konusu yazıların herhangi bir bölümü veya tamamı iktibas edilemez veya herhangi bir usul ile çoğaltılamaz. Kaynak göstermek ve bilimsel kurallara riayet edilmek kaydı ile alıntı yapılması mümkündür.

    Çocuk ve Hayat üzerine her şey için tıklayın

    Web sitesi: Koray Karabekiroglu