Türkçe English


BİR TOPLUM GÖNÜLLÜSÜ TANITIMI


İbrahim Betil Kimdir? - Bir Toplum Gönüllüsü

Bir Çocuk Nöroloji kongresinde sunumunu dinlediğim ve gönüllülük üzerine yaptığı yüzlerce çalışmasını dinleyince çok etkilendiğim İbrahim Betil'i burada da anmak istedim.



İbrahim Betil'i dinleyelim...

İbrahim Betil ile ilgili kısa bir bilgi paylaşmak istedim: Alıntı adresi: degisimicinbagis.org

İlkokul birinci sınıfta okula yürüyerek veya at arabasıyla giderdim. Annem sefer tasının içinde her gün yemek verirdi. Bir gün muz koymuş. Ben o muzun kabuğunu soyup yemeden önce ilkokul öğretmenim kulağıma eğilip ‘burada muz yiyemeyen çok arkadaşın var, onlarla paylaşırsan tadına varırsın’ demişti. Birinci sınıfta o öğretmenimin bana yaptığı uyarıyla paylaşmanın daha fazla mutluluk verdiğini fark ettim ve yaşayarak da bunun doğruluğunu öğrendim.

Ortaokulu yatılı öğrenci olarak okudum. Bazen hafta sonunda okulda kalırdım. Bir hocamız bizi kamyonetinin arkasına koyar, köylere götürürdü; okul binalarının inşaatı, bahçe düzenlenme gibi işlere yardımcı olurduk. Oralardan edinilmiş kazanımlar bugünkü sosyal sorumluluk anlayışımın şekillenmesinde mutlaka etkili olmuştur. Sosyal sorumluluk iyi huylu bir virüs gibi, ne kadar erken yaşta insanın kanına girerse birey ve toplum için o kadar faydalı oluyor. Gerek lise ve gerek üniversitedeyken öğrenci birliklerinin içindeydim. Okulun gelişimi ve öğrencilerin sesinin idareye duyulabilmesi için yönetimle öğrenciler arasında köprü oluşturmak gibi rollerimiz vardı.

İş ve eğitim hayatım boyunca pek çok kişiden feyz aldığımı söyleyebilirim ancak Robert Koleji’ndeki Amerikalı müdürümüzün bendeki yeri başkadır. Biz gencecik insanlarla müthiş bir diyalog kurardı. Asla baskıcı değildi. Bizi dinler, görüşlerimize önem verirdi. Her şeyden önemlisi bize güvenirdi. Bunlar toplumumuzda çok az rastladığımız kavramlar. Oralarda bir takım ilkeler edindim. Gençlere güvenmek, onların karar süreçlerine katılımını sağlamak benim için birer önceliğe dönüştü. Biz bunu yapabilirsek sosyal değişime de yön verebileceğimize inandım.

İşletme eğitimi aldıktan sonra sanayicilik deneyimim oldu ve daha sonra bankacılık sektöründe çalıştım. Meslek yaşamım boyunca bir takım vakıfların içinde oldum. Hep kafamın arkasında bu toplumda rahatsız olduğum, şikayet ettiğim, beğenmediğim konuların değişimine yönelik bir şeyler yapabilme dürtüsü oldu. İKSV ve TÜSİAD’da görev aldım, bir takım iş insanları derneklerinin kuruluşuna katkıda bulundum. Sadece mesleğime odaklanmak yerine ‘sahip olduğum birikimi paylaşarak nasıl çoğaltabilirim’ heyecanıyla sivil toplum çalışmalarına zaman ve kaynak ayırmaya çalıştım. Bankadaki yoğun tempoma rağmen niyet edince önemsenen konulara zaman ayırabileceğimi görmüş oldum. Bankacılık yaparken verdiğim röportajlarda söylediğim bir şey vardı: ‘bankacı olarak ölmek istemiyorum’. Hedefim hep eğitim projelerinin içine girebilmekti ve öyle de oldu.

1994’te, 50 yaşıma basmışken, bir karar alıp bankacılık sektöründen ayrıldım ve sivil toplum projelerine yöneldim. İlk çalışmalarım yeni okullar kurmak üzerine oldu. İnsanlar bana güvendiler, ben de o güveni boşa çıkartmamak için çok çaba sarf ettim. 3-4 okulun kuruluşuna önderlik ettim. Hala bir tanesinin sorumluluğunu yürütüyorum. İstanbul ENKA Okulları ile işe başladık. Daha sonra İzmir’de Işık Kent okullarını kurduk. Denizli’de bir Anadolu Lisesi ve pansiyonu ile devam ettik. 1999 Marmara Depremi’nin ardından Adapazarı’nda ENKA Okullarını açtık. Türkiye’nin eğitim sistemini eleştiren bir kişiyim. Eğitim kurumlarımız içinde insan beyni küçük yaştan itibaren formatlanıyor ve merkezi devletin doğruları ile dolduruluyor. Bunun yanlış olduğunu ve değiştirilmesi için bir yerlerden başlamak gerektiğini düşünüyordum. Sonuçta örnek bir okul oluşturmak istedim. ENKA Okullarını ele alacak olursak, o okullarda ‘öğretme yerine öğrenme merkezli olmak’, ‘toplumun bütün üyelerine saygı duymak’ gibi bir takım ilkeler temel alınıyor. Çocuğun kavramları sorgulaması teşvik ediliyor; kendi yeteneklerini keşfetmesi için fırsat tanınıyor; merak duygusu tetikleniyor. Böyle bir yaklaşım sonucunda çocukların yaratıcılığı ve özgüveni gelişiyor.

Bu iyi örneklerin yaygınlaşmasının tek yolu Milli Eğitim’den geçmiyor. Bana göre değişim öğretmenlerden ve yöneticilerden başlar. Siz ne kadar yeni bir çerçeve geliştirip uygulamaya koymak için uğraşırsanız uğraşın öğretmen bir felsefeyi içselleştirmezse bu çerçeve sınıflarda hayat bulmaz. Öğretmen Akademisi Vakfı da bu düşünceden ortaya çıktı. Öğretmenlerin interaktif iletişimi sınıflarına taşımaları ve çocuğun hareketliliğine, özgür düşüncesine, yaratıcılığına fırsat tanıyabilmeleri için mesleki gelişim seminerleri sunuyoruz. 4 yılda bu seminerlere 75.000’den fazla öğretmen katıldı. Öğretmenler ve öğrenciler geçirdikleri dönüşümden çok memnunlar. Şimdi okul yöneticilerine yönelik modüller geliştiriyoruz. Kapsamlı bir dönüşüm için zaman lazım ama bu şekilde bir yerden başlamış olduk.

Suna Kıraç ve Prof. Dr. Tahir Özgü ile bu konuları bankacılık dönemimde de tartışırdık. ‘Eğitimin kalitesini arttırmak için neler yapabiliriz’ diye düşünürken ‘okul içi değil okul dışı faaliyetlere yoğunlaşmayı deneyelim’ dedik. Pek çok kişinin katkısıyla Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nı kurduk. Eğitim sistemi 7-14 yaş çocukların okul saatlerin içinde yeteneklerini geliştirebilecekleri kendilerini keşfedebilecekleri ortamlar sağlamıyor. Biz okul saatlerinin dışında bunu sunalım, dedik. Sanat, spor, kültür vb. faaliyetlere katılabilecekleri merkezler oluşturduk. Bunu da çocuklar ile gönüllüleri buluşturarak yaptık. Böylece gönüllü çalışmalarına katılmak isteyen kişiler için de bir alan oluşturmuş olduk. Çocukların okuldaki baskıcı ortamlarının dışında farklı öğrenim imkanlarının olduğunu gösterebildik.

Bu arada gözlemlediğim ve rahatsız olduğum şeylerden biri de gençlere güvenilmemesi, onların sorumluluk almasına imkan sağlanmaması idi. ‘Öyle bir gençlik kuruluşu kuralım ki gençler yönetsinler, gençler projelerini uygulasınlar, gençler faydalansınlar; biz de yetişkinler olarak ihtiyaç duyduklarında onların yanında olalım’ diyerek Toplum Gönüllüleri Vakfı’nı (TOG) kurduk. Benim buradaki rolüm gençlerin istemesi halinde onların bazı kapıları açmasına destek sağlamak, çağırırlarsa üniversitelerde sivil toplumla ilgili konuları anlatmak, dönemsel projelerde yaptıkları çalışmaları gözlemlemek vb. Her isteyen bana kolaylıkla ulaşır, ben de elimden gelen her türlü paylaşımı yaparım.

Değişim gençlerden başlayarak topluma nüfuz ediyor. Gençler sosyal sorumluluk projelerinin içinde yer alarak önce kendileri bir değişim sürecinden geçiyor, sonra bulundukları yeri dönüştürüyorlar. Toplum Gönüllüsü gençlerin TOG’da geçirdikleri zamanın etkisiyle nasıl ilerlemeler kaydettiklerini yaptığımız izleme-değerlendirme çalışmaları ile de tespit ettik. Gençlerdeki özgüven artışı, sosyal sorumluluk bilinci, kendini ifade edebilme becerisi buradaki deneyimleri sayesinde çok büyük gelişme gösteriyor.

Bir yandan da gençlerle ilgili toplumun algısını değiştirmeye çalışıyoruz. Belki tüm toplumun alışkanlıklarını ve düşünce yapısını bir elden değiştirmek mümkün değil ama Toplum Gönüllüsü gençler ile temas etmiş, bir şekilde onların çalışmalarında yer almış, faydalanmış, desteklemiş, işbirliği yapmış olan kişilerin bakış açıları değişiyor. Gençler yılda 900’den fazla proje üretiyorlar. Bu, kurulduğu günden bu yana çok çeşitli konularda binlerce projenin gençler tarafından tasarlanmış uygulanmış olması demek. Bu projelerin yarattığı etki ve sağladığı fayda kuşkusuz önemli. Ancak bizim için asıl başarı, ayrımcılığın bu kadar fazla hissedildiği bir ülkede bizim akıntının tersine doğru giderek, Türkiye’nin dört bir yanından gencin birbirinin farklılıklarına saygı duyarak birarada çalışmasını sağlayabiliyor olmamız. Bu gençler okullarından mezun olup beş sene sonra farklı konumlara geldiklerinde, bu bakış açısıyla topluma yön verecekler. Şimdiden yaptıklarıyla sosyal değişimin öncüsü durumundalar.

Bu çalışmaların yanı sıra bir afetler ülkesi olan ülkemizde, mahalle düzeyinde afete hazırlık birimleri oluşturmak amacıyla kurulan Mahalle Afet Gönüllüleri Vakfı – MAG’ın kuruluşunda yer aldım. Hrank Dink Vakfı Yönetim Kurulu üyesiyim, TOG bünyesinde de Hrant Dink fonu oluşturdum. Son olarak “Birleşmiş Milletler Bin Yıl Hedeflerine sadık kalarak ve özellikle en az gelişmiş ülkelerin sorunlarını gözeterek yapılandıracağı projeleri hayata geçirmek” için Sosyal ve Ekonomik yaşamda Nitelikli Değişim ve Gelişime Destek” Sen-De-Gel derneğinin önderliğini üstlendim. Profesyonel yaşamımı sürdürmemin nedeni bu tür çalışmaları destekleyebilmek. Çeşitli kuruluşlara danışmanlık yapıyorum, kazandığım paranın bir kısmını çeşitli sivil toplum projelerine katkı sağlamak için kullanıyorum.

Bir kuruluşu desteklemek için illa yönetim kurulunda yer almam gerekmiyor. Ama yönetim kurulunda olduklarımı iyi tanıdığım ve yakından takip ettiğim için bağış yapmam daha kolay oluyor. Diğerlerini desteklemeye ikna olmam için onların yaptıkları işi yerinde görmem, kurumun yöneticileriyle sohbet edip felsefelerini anlamam lazım. Kuruluş, varlıklarının ne kadarını idari giderler, ne kadarını amaca yönelik giderler için kullanıyor bilmek isterim. Destekleyeceğim kuruluş senelik olarak bağımsız denetimden geçiyor, mali tablolarını ve faaliyetlerini web sitesinde veya yıllık raporlarında kamu ile paylaşıyor olmalı. İdeolojik ve gizli gündemi olmamalı. Elimde bir kriterler listesi ile gidip sahada kontrol etmem, gidip yaşamakla da kuruluş hakkında pek çok şey öğrenebilirim.

Desteklediğim tüm projelerin gelişimini takip etmek gibi rahatsız edici bir saplantım vardır. Sadece paranın nereye nasıl harcandığı değil, çalışmaların nasıl ilerlediğini, kimin nasıl faydalandığını, nasıl bir etki yaratıldığını da bilmek isterim. Rapor alma ve bilgi edinme bağışçıların bir hakkıdır; hatta bunun da ötesinde toplumda sivil anlayışı ve girişimleri geliştirmek için talep etmemiz gereken bir zorunluluktur ki STK’lar da şeffaflaşmak yönünde adım atsınlar. STK ve bağışçı arasındaki bilgi akışı son derece önemlidir. STK’ların talep edilmeden bağış makbuzlarını ve raporları sunmaları, bunu otomatik hale getirmeleri gerekiyor. STK’lar bu tür şeffaflık ve hesap verebilirlik standartlarını ortaya koydukları ve sistemlerinin bir parçası haline getirdikleri sürece bağışçılarda herhangi bir kuşku oluşmasını önledikleri gibi bir sonraki sene onların gönül rahatlığıyla bağışlarını yapabilmeleri sağlarlar.



En iyi 1024x768 çözünürlükte görüntülenir... Türkçe Anasayfa
Bu sitede yer alan yazıların her türlü yayın hakkı Dr. Koray Karabekiroğlu'na ait olup; kendisinden Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre yazılı izin alınmadan söz konusu yazıların herhangi bir bölümü veya tamamı iktibas edilemez veya herhangi bir usul ile çoğaltılamaz. Kaynak göstermek ve bilimsel kurallara riayet edilmek kaydı ile alıntı yapılması mümkündür.

Çocuk ve Hayat üzerine her şey için tıklayın

Web sitesi: Koray Karabekiroglu